-
Tarık Ziya Gücüm
Tarih: 06-12-2021 00:02:00
Güncelleme: 06-12-2021 00:02:00
Dünya, 18. yüzyıldan itibaren bir coğrafyanın Emperyal sömürgecilik ile yeraltı ve yerüstü zenginlikleri, kültürü, geçmişi ve geleceği ile nasıl Tar u Mar edildiğine şahitlik etti.
371 milyonluk nufusu ile Ortadoğu ve bölge coğrafyasına, Tüm zenginliğine rağmen, Açlık, savaş ve kan ile iç içe bir kader yaşatıldı.
Bugün Ortadoğu ve İslam coğrafyaları sömürge ideolojisi, sömürge sınırları ve sömürge dillerine göre bölünmüş durumda. 1442 de Avrupa’nın son Müslüman devleti Endülüs’ün elinde bulunan Gırnata şehrinin düşmesi, kuzey Afrika ve Ortadoğu için yeni bir dönemim habercisiydi aslında
Akdeniz’in güney sahilleri İspanyol yayılmacılığı karşısında çaresiz kalmıştı, ardından 1838 yılında Fransa Cezayir’i istila etti. Bu istila ile Ortadoğu da milyonlarca insanın katledileceği 132 yıl süren sömürü ve işgal dönemi başlamış oldu.
O günden günümüze Ortadoğu siyaseti Londra-Washington-Moskova ve sonrasında Tel aviv ayağıyla bir yerlerden idare edilip yönetildi. Sonuç; savaş, kan ve gözyaşı ile yoğrulan bir tarih.
Bu tarih ilelebet böylemi yazılacaktı? Hayır.
Nitekim son dönemlerde Ortadoğu siyasetinde alışılagelmişin dışında gelişmelere şahit oluyoruz. ABD’nin nispeten Ortadoğu ve Afganistan’dan çekilmesi bölge ülkelerinin reel ve daha objektif bir akıl ile hareket etmelerinin de önünü açtı.
Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan ve İran bölgede kadim dört Büyük medeniyetin devamı güçlü ülkeler. Bu ülkeler her zaman bölgenin kaderinde önemli roller üstlenmişlerdir.
Türkiye, Suudi Arabistan ve İran’ın aksine petrol ve doğalgaz gibi kaynaklara sahip olmamasına rağmen, gelişmişlik düzeyi, ekonomisi, teknolojisi, nüfusu, demokrasisi ve ordusu ile bu devletler arasında en güçlüsü.
Mısır, Arap bloğu içinde bulunan diğer bir Sünnî mutedil ülke olarak tanımlanabilir. Nüfusu, ordusu ve gelişmiş kültürüyle Arap dünyasının beynini ve askerî gücünü temsil ediyor.
Suudi Arabistan Körfez ve güçlü sermayesini de arkasına alarak Arap dünyasında maddi ve siyasi bir güç, karşısında Fars milliyetçiliği ve Şia’yı temsil eden güçlü bir askeri güç olan İran.
Son dönemde Ortadoğu da bu dört Lokomotif ülke arasındaki ilişkilerde rutinin dışında daha akil ve işbirliğine yönelik bir mantık hakim.
Mısırdaki askeri Cunta hükümetine mesafeli duran Türkiye, dünya ve bölge konjonktüründe meydana gelen değişikliklere de bağlı olarak, Mısır ile arasındaki söylemi yumuşatmış ve iki ülke arasındaki ilişkileri yeniden başlatarak Ortadoğu da yeni bir dönemin startını vermiştir.
Diğer taraftan Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın İran’la ilgili söylemleri ve bunun İranlı yetkililer tarafından olumlu karşılanması da yeni dönemin diğer bir ayağı.
Türkiye ile BAE arasında buzların erimesi ve işbirliğine yönelik adımların atılması.
Teoride altyapısı oluşmaya başlayan bu ilişkiler Pratik siyasete dönüştürüle bilinirse Ortadoğu da Kaos ve düşmanlığa dayalı ilişkiler yerini doğru ilişkiler zemininde uzun vadeli barış ve zenginliğe bırakacaktır.
Hem istihbarat teşkilatları hem de bakanlıklar düzeyindeki görüşmeler ile Türkiye ve bölge ülkeleri arasında normalleşme adımları atılmış. Atılan bu adımların bölge açısından hayati öneme haiz gelişmeler getireceği muhakkaktır.
ZiraYakın zamanda ABD Kaynaklı Türkiye’ye karşı bir Blok kurulmuştu. Şayet Türkiye, Mısır ve körfez ülkeleri(BAE) ile ilişkileri dostane ve mantık zemininde yürütebilirse Akdeniz ve bölgede oluşturulan Türkiye karşıtı cepheyi dağıtabilir.
Yüz yıllardır, küresel güçler ve İsrail kaynaklı bölge üzerinde uygulamaya konulan savaş ve kaosa yönelik projeler Ortadoğuyu neredeyse herkesin herkesle çatıştığı, savaşa dayalı siyasetin hakim olduğu bir alan haline getirdi.
ABD ve İsrail bu çatışmaları alabildiğine destekleyip körükleyerek hem tüm bölge ülkelerine silah satarak hem de yeraltı yerüstü zenginliklerini tarumar ederek bir Ortadoğu cehennemi yaratmıştır.
Bu savaş ve çatışma siyasetinde en büyük zararı İslam coğrafyaları ve halkları gördü.
Bu projelerin bir ayağı olan ABD ve İsrail patentli Daeş, elkaide v.b. Örgütlerle İslamifobiyi beslemiş ve Aziz İslam'a yıllarca telafisi mümkün olamayacak zararlar vermişlerdir.
Çözüm, bölge ülkelerinin kendi aralarında asgari müştereklerde anlaşması ve işbirliğine dayalı bir siyaset ile hareket etmeleridir. Aksi takdirde yüzyıllardır süregelen savaş ve kaos bir yüzyıl daha süreceğe benziyor.
Vesselam.
- Ne Ak Deniz nede bölgede Türkiyesiz bir denklem Mümkün değildir.
- ABD’nin terör ve terörizm ile mücadelesi sanal bir gerekçedir
- Kafro, bir şehrin hikayesi
- Ufuk çizgisinin ötesi ve var olan sorunlarla medeniyet ekseninde yüzleşmek
- İslam sanatı İslami dünya görüşünün evrensel ve ideolojik dilidir
- Salgın, sadece Küresel kriz mi yoksa yeni bir Dünya mı yaratacak?
- Mesele Yunanistan’ın Küresel hesaplara bağımlı olma sorunudur.
- Aydınlık ve karanlık dünya arasında İnsan
- Manastırda 70 yıl sevgi ve özlem ile annesini bekleyen çocuk; Bahe
- 12 Eylül Darbesinin Retrospektif gerçekliği
- Eğitim yaşamsal önemde kurumsal ve yapısal bir sistemdir.
- 80 sonrası İslami yapıların menbası MTTB ve Akıncılar