-
Sadık Dursun
Tarih: 17-07-2024 00:02:00
Güncelleme: 17-07-2024 00:02:00
Doğal afetleri, kültür ve inanç dünyamız gereği takdir-i ilahi olarak karşılarız. Ancak bu afetler insan kaynaklı olduğunda iş biraz değişiyor…
Yaşadığı topluma, çevresine ve insanların geçim kaynaklarını temin ettiği tarım arazileri gibi doğal alanlara zarar verenler için artık takdir-i ilahi değil, “yazık günah” tabirini kullanmak gerekiyor. Çok değil, 2 hafta önce yaşadığımız 20 Haziran yangını sönmek bilmiyor… Yangın derken sözlükte “zarara yol açan büyük ateş” anlamına gelen bir olayı kastetmiyorum yalnızca. Çünkü ateş söndüğü halde insanlar yangın sebebiyle zarar görmeye devam ediyor. Yangın söndü ama birileri güzel memleketimizi yakmaya devam ediyor. Yangın söndü ama yüreğimiz soğumuyor.
Peki, kim bu topraklarda yangına sebep olanlar? Bu soruya birçok cevap verilebilir elbette. Hatta bu soruyla muhatap olan çoğu insanın aklına saniyeler içerisinde birçok isim/kurum gelmiştir. Ancak bu en kolayı.
Yangın henüz söndürülmeden çeşitli suçlamalar ve savunmalar baş göstermeye başladı. Sen yaktın ben yakmadım, şundan çıktı bundan çıkmadı kavgası, yangının ne kadar büyük olduğunu ve insanımızın ne denli duyarsızlaştığını aynı anda ortaya koydu. Bölgeye gelmeyen siyasilerin kesin ifadeleri, etkileşim peşindeki sosyal medya ünlüleri, yalan haber yayınlamaktan çekinmeyen gazeteciler bu anı bekliyormuşçasına ortaya çıktılar.
Ben, onlardan farklı olarak suçlunun kim olduğuyla asla ilgilenmeyeceğim. “Ateşe suyu kim taşıdı?” sorusu çok daha manidar bana sorarsanız… Bununla birlikte kendini savunmak zorunda olan kişi ya da kurumları yargılamadığımı da ayrıca belirtmek istiyorum. Çünkü birileri sizi her fırsatta “kötülüklerin sebebi” kılmaya çalışıyorsa, hakikati ortaya çıkarmak için önce ayakta kalmanız gerekir. Şahit olduğumuz ve asla konuşmadığımız konu; devlet kurumu olan valiliklerin, belediyelerin, itfaiye ekiplerinin, tarım odalarının, sorumlu elektrik dağıtım şirketinin ve hatta vatandaşların yoğun bir şekilde yangına ve yangının sebep olduğu zararlara karşı mücadele etmesi.
20 Haziran tarihinden bugüne kadar yaşanan süreçte yangına sebep olan kadar; toplumu yanıltan, hiçbir delili olmaksızın suçlamalarda bulunan, yangınla birlikte yanlış bilgilendirmeyle de mücadele etmemizi gerektiren bütün kişi ya da kurumlar da suçlu bana sorarsanız. İnsanlar, koca bir bölgenin yanmasına neden olan felaketi istismar edebilecek zihniyetteyken, geleceğe dair ümitli olmanın zorluğundan bahsetmeye gerek bile yok.
“Şu yaptı!” diyenin ne söylediğine değil ne yaptığına bakmak gerek. İlk işaret edenin işaret ettiği yere değil, kendisine bakmak gerek. Kimin yaptığını yüksek ölçüde tahmin ettiği halde yeni felaketlere sebep olmamak için sessiz kalanın ne söylediğini rahatlıkla takip edebiliriz. Ancak bizi afetler dahi bir araya getiremiyorsa, yangını söndürdükten sonra durup suçluya değil kendimize bakmamız gerekir. Neden birbirimizin elinden tutmuş değiliz diyerek birbirimizin yakasına yapışmamız gerekir. Yoksa 20 Haziran yangını, Temmuz’da da devam eder, Ağustos’ta da. Hem yazık olur hem günah…