-
Prof. DR. Kadri Yıldırım
Tarih: 11-10-2020 19:16:00
Güncelleme: 11-10-2020 19:16:00
Tartışmalar devam ederken ikindi ibadeti zamanı geldiğinde Hıristiyanlar dışarı çıkmak istedilerse de Hz. Peygamber onlara mescitte ibadetlerini yapmalarını önerdi ve onlar da Hz. Peygamber’in Mescidi içerisinde Doğu’ya yönelerek ibadetlerini yaptılar.
Tartışmalardan sonra İslam’ı kabul etmeyen Hıristiyanlar ile Müslümanlar arasında bir antlaşma imzalandı. Ebû Süfyan ve Ğaylan b. Amr’ın şahitlik; Abdullah b. Ebubekir’in de kâtiplik yaptığı bu antlaşmanın dikkat çeken bazı maddeleri şunlardır:
1) Hıristiyanların mallarına, canlarına, ırz ve namuslarına, ibadetlerine, ayinlerine ve mabetlerine hiçbir şekilde dokunulmayacak. 2) Hiçbir rahip, papaz ve piskopos görevinden alınmayacak; görev yerleri değiştirilmeyecek ve sürgün edilmeyecek. 3) Topraklarına askeri birlik gönderilmeyecek. 4) Onlara zulmedilmeyecek, kendileri de Müslümanlara zulmetmeyecekler. 5) Vergilerini vererek meşru yönetimi tanıyacaklar; bunun karşılığında hakları konusunda hesap sorup hizmet isteyecekler.
Antlaşmanın yukarıdaki maddeleri de içeren kısmını aşağıda veriyoruz:
“Onların mallarına, canlarına, dinî hayat ve tatbikatlarına, hazır bulunan ve bulunmayanlarına, ailelerine, mabetlerine, az veya çok olsun mülkiyetlerinde bulunan hiçbir şeye dokunulmayacaktır. Bunlar Allah’ın koruması ve Resulüllah’ın zimmet güvencesi altında olacaktır. Hiçbir piskopos kendi dinî görevinin bulunduğu yerin dışına, hiçbir papaz papazlık yaptığı kilisenin dışına, hiçbir rahip rahiplik yaptığı manastırın dışına gönderilmeyecektir. Almış oldukları borçlara faiz uygulanmayacaktır. Bu antlaşmadan önce Cahiliye Döneminde aralarında meydana gelen kan davaları kaldırılmıştır. Onların topraklarına hiçbir askeri birlik ayak basmayacaktır. Onlardan herhangi birisi alacağını talep ettiğinde eşitlik uygulanacaktır. Ne onlar zulmedecek, ne de kendilerine zulmedilecektir. Şayet onlardan biri daha sonra faizli bir muameleye girecek olursa himaye dışı kalacaktır. Onlardan hiçbirisi bir başkasının işlediği suçtan ve yaptığı haksızlıktan dolayı sorumlu tutulmayacaktır. Şahitler:
-Ebû Süfyan b. Harb -Gaylan b. Amr -Malik b. Avf en-Nasrî -Akra b. Habis el-Hanzelî -Muğire b. Şu’be
Bu antlaşma metnini yazan kâtip: Abdullah b. Ebûbekir”.
SONUÇ
Ahmet Arslan’ın da ifade ettiği gibi akla şöyle bir soru gelebilir: İslam’ın temelde insana insan olduğu için değer veren eşitlikçi bir din olduğu ortadayken ve bunu ispat eden söz ve eylemler Hz. Peygamber ve ilk dört halife zamanlarında uygulanmışken, bu eşitliğe sonraki dönemlerde neden riayet edilmemiştir? Örneğin erkeklerle kadınlar, hürlerle köleler ve Müslümanlarla Müslüman olmayanlar arasında ayrıma gidilmiş bu ayrıma bizzat Kur’an ve Sünnetin bazı verileri dayanak gösterilmiştir! Bu soru gibi onun özlü cevabını da Sayın Arslan veriyor ve biz de katılıyoruz: “Tabi ki bu durum İslam’ın kendi ilkelerinden çok onun içinde bulunduğu sosyal, siyasal ve kültürel şartlardan kaynaklanmaktadır”.
Aslında İslam’ın özellikle Emevilerden başlayarak devam eden süreçlerinde eşitlik noktasında teori ile pratik arasında görülen anti eşitlikçi bazı tutum ve davranışların benzerlerine Batı Demokrasisinin tarihinde de rastlanmaktadır. Yani eşitliği ilke edinmiş Batı Demokrasisinde de teori ile pratik arasında bazı çelişkiler yaşanmış ve yaşanmaktadır. Örneğin Amerikan Bağımsızlık Bildirisi ve Anayasası eşitlik ilkesini savunmasına rağmen G. Washington kendi çiftliğinde siyah köleleri bulundurmakta sakınca görmemiştir. Amerikan Kurucu Babaları Döneminde hiçbir beyaz erkek eşitlik ilkesinin kadınları ve siyah köleleri de içerdiğini düşünmemiştir. Amerika Birleşik Devletleri gibi bir ülkede bu tuhaf durum ve çelişki ancak 1960’lı yıllarda Medeni Haklar Yasası’nın yürürlüğe girmesiyle ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda köleliğin kaldırılması ancak XIX. yüzyılın ikinci yarısında, kadınlara oy hakkı verilmesi ise ancak XX. yüzyılın birinci yarısında gerçekleşmiştir.
Bu tespitlerden de anlaşıldığı gibi anti eşitlikçi uygulamalarda suç İslam’ın veya Demokrasi’nin değil; İslam ve Demokrasi adına İslam ve Demokrasiye rağmen halkları anti eşitlikçi ve diktatörce yöneten iktidar mekanizmalarınındır. Dolayısıyla asıl mücadeleyi İslam’ı da Demokrasiyi de bu iktidarlardan kurtarmak için vermek gerekir. Makalemizi Ali Bulaç’ın Medine Sözleşmesi’yle ilgili şu sözleriyle bitiriyoruz: “Kur’an, Hadis kaynakları ve İslam Hukuku bu projeyi teyid eden ve geliştiren zengin hükümler taşımaktadır. Yıllardır süren Arap-İsrail savaşları, Azeri-Ermeni çatışmaları, Lübnanın dini bölünmüş yapısı, Kürt sorunu vb. sayısız çatışma ve savaş sebebinin var olduğu bölgemizde bütün dini, etnik ve siyasi grupları sözleşme temelinde bir arada yaşatacak ortak, gönüllü ve katılıma dayalı çoğulcu projelere ihtiyacımız vardır”.
KAYNAKÇA Attar, Fahrettin, “Asr-ı Saadet’te Adliye Teşkilatı”, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, İstanbul 1995
Bulaç, Ali “Asr-ı Saadet’te Bir Arada Yaşama Projesi: Medine Vesikası”, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, İstanbul 1995, II, 180-185
Gündüz, Şinasi “Farklı Dinsel ve Düşünsel Geleneklerin Özgünlüğünü Koruması ve Etkileşimi”, İslam Medeniyetinde Bir Arada Yaşama Tecrübesi, Ankara 2009
İbn Hişam, es-Sîretu’n-Nebeviyye, Mısır ts.
İbn Kesîr, el-Bidaye ve’n-Nihaye, Kahire 1351, III, 224; İbn Seyyid en-Nas, Uyûnu’l-Eser, Beyrut ts.
Mayer, Ann Elizabeth, Islam and Human Rights, Traditisyon and Politics, London 1991
Tuğ, Salih İslam Ülkelerinde Anayasa Hareketleri, İstanbul 1969
Yıldız, Hakkı Dursun “Abbasiler”, DİA,
- İSLAM’IN BİR BARIŞ PROJESİ OLARAK “MEDİNE SÖZLEŞMESİ” -5
- İSLAM’IN BİR BARIŞ PROJESİ OLARAK “MEDİNE SÖZLEŞMESİ” -4
- İSLAM’IN BİR BARIŞ PROJESİ OLARAK “MEDİNE SÖZLEŞMESİ” -3
- İSLAM’DA BARIŞ VE BİR BARIŞ PROJESİ OLARAK “MEDİNE SÖZLEŞMESİ” – 2
- İSLAM’DA BARIŞ VE BİR BARIŞ PROJESİ OLARAK “MEDİNE SÖZLEŞMESİ” – 1
- EŞİTLİKÇİ İSLAM:7
- EŞİTLİKÇİ İSLAM: 6
- EŞİTLİKÇİ İSLAM: 5
- EŞİTLİKÇİ İSLAM: 4
- EŞİTLİKÇİ İSLAM:III
- EŞİTLİKÇİ İSLAM: II
- EŞİTLİKÇİ İSLAM: I