-
Mehmet Zeki Özer
Tarih: 01-11-2025 00:03:00
Güncelleme: 01-11-2025 00:03:00
Bir zamanlar bu topraklarda medreseler, ilmin, irfanın ve hikmetin beşiğiydi.
Kapısından içeri giren, sadece bilgi değil, ahlâk, edep, ilm û irfan terbiyesiyle donanırdı.
"Medrese, demek; kalemle kılıcı dengelemenin, akılla imanı yoğurmanın, adaletle hikmeti buluşturmanın adıydı.
Bu gün Türkiye'de iki yüz üniversite varken, dünün üniversiteleri medreselerdi.
Bugün baktığımızda, o kutlu kurumların yerinde bambaşka bir tabloyla karşılaşıyoruz.
Eskiden bir medreseler, devlet adamlarının fikir aldığı bir ocaktı.
Padişahlar, âlimlerin duasını ve desturunu almadan adım atmazdı.
İlmin sözü, siyâsetin üstündeydi.
Bugünse medreseler, siyasetin gölgesinde kalmış durumda.
Medreseler köklü geleneğe sahipti.
Bu günün manzarasında tablo nedir?
Hangi medreseye baksanız, bir siyasî akımın, bir partinin ya da bir grubun tesiri altında.
Her mesele, bir ideolojinin penceresinden değerlendiriliyor.
Medreseler bağımsız olmalıydı.
İslâm’ı temsil eden, adaletin, hakkın ve hikmetin sesi olmalıydılar.
Cumhuriyetin kuruluşu öncesinde medreselerin içi tekkelerle birlikte boşaltıldı, bir bir.
Karikatürize edilen çizimle medreseler kötülendi, tekkeler aynı şekilde karalandı.
Bir medresede hekim de yetişirdi hukukçu da. Matematikçi de yetişirdi filozof da. Din âlimi de yetişirdi, edebiyatçı da.
Medreseler bir bir kapatıldı.
İstanbul'da yerini üniversiteler aldı. İlk etapta medrese kökenliler ders verdi. Sonrasında Almanya'dan Einstein'in ricasıyla her alanda Profesör, Doçent getirildi.
Tekkeler, halkın her daîm buluştuğu yerdi. Kapatılan tekkelerin yerine Halk Evleri geldi.
Döneme ait ne varsa kötülendi. Her şey "Cumhuriyet Fazilettir" ideolojisine bağlandı.
1928'de alfabe değiştirildi. Arapça ve Farsça kelimeler, dilden uzaklaştırıldı. Dil Kurumu, yüzünü batıya çevirdi. Başında Hagop Martayan getirildi. Ermenî asıllı olması sebebiyle "A. Dilaçar" ismiyle bilindi. İngilizce, Fransızca, Almanca'ya özgürlük diğer dillere ise sınırdışılık benimsendi.
Medreseler kapatılınca eskimez yazı Arap ve Farsça ile yasaklandı. El yazmaları ve Arapça, Farsça kitaplar toplatılıp yok edildi.
Halk evleri birer medrese ve tekke hüviyetine girdi.
Cumhuriyet te Fazilet de Arapça idi.
Geliştirilen plânlarla Ezan, Türkçe'ye çevrildi.
Esas mesele hep inanç eksenine dayalıydı. İslâmî Alfabe öğretimi yasaklandı, Ezanın Arapçasını okuyanlarla Kur'an öğretenler suçlu ilan edildi.
O günden bu güne medreselerden ayakta kalanlar Doğu ve Güneydoğu'da canlı kaldı.
Zaman içinde medrese mezunları iş bulamadı, mezun olan ne hâkim oldu ne savcı , ne doktor oldu ne baytar ne öğretmen oldu ne memur...
Böylesine bir erozyona uğramamıştı, ilim ve irfan.
Medreseler yanında devlet adamlarının türbeleri de kapatıldı.
İlmin değeri, şahsî çıkarların ve siyasî hesapların arasında eriyip gitti.
CHP'den çıkan milletvekillerinin kurduğu Demokrat Parti, açık oy gizli sayımla 1946'da kazanamadı. 1950 ile birlikte ülkede Ezan da Arapça oldu, bazı değişiklikler ortaya çıktı.
Bu ülkenin ilerleyememesi bu gün olduğu gibi dün de İslâm'a bağlandı.
Eskiden bir medrese talebesi, sadece okuyan değil, düşünen, öğreten, topluma yön veren bir şahsiyet olarak yetişirken bu günün üniversitelileri topluma, insanına ne verdi?
Bu gün medrese ruhu İmam- Hatip Okulları ile devam ediyormuş... Ne alakası varsa bilmiyoruz. Bu ruhu kaybetmiş halde olmanın bedelini eğitimde ve diyanette ve de resmî kanun anlayışındaki hayatta aramalıyken 102 Yıldır, yasa sizdeyken kanun sizdeyken neden düzlüğe çıkılmadı?
Bir zamanlar Perşembe ikindi namazından sonra başlayan hafta sonu tatili, Cuma akşamına kadar sürerdi.
Bu düzenin bile içinde bir hikmet, bir İslâmî hassasiyet vardı.
Şimdi medreselerimizde tatiller cumartesi ve pazar günlerine denk getiriliyor.
Cum'a günü namaza gitmek isteyenlere ne zorluklar çıkartıldı, bilen bilir.
Cumartesi Sinagog ve Havra'ya, Pazar kilise'ye gitmek serbest iken...
İslâm kültürünün ruhundan uzak, Batı’nın takvimine tabi olmuş bir anlayış hâkim oldu.
Peki bu anlayış, halka, Müslümanlara, ümmete ne kazandıracak?
Eskiden herkes çocuğunu medreseye göndermek isterdi. Çünkü oradan çıkan bir âlim, bir memleketin ufkunu aydınlatırdı.
Hukukçusu, doktoru, kaymakamı, valisi medrese eğitimi ile yetişirdi.
Kimi yobaz çevreler, lâdinî bakışla bizi eleştirebilme hakkını kendisinde buluyor. Bu devletin gerçek sahibi olarak kendilerini gösteriyor, kendilerinden başka herkesi ikinci sınıf insan biliyor.
Onlara hizmetkâr ve köle lazım olduğunu söyleyenler yok değil.
Bugünse insanlar "Medrese Mezunu" denince düşünmeye başlıyor.
Cin çarpmışa dönenler yok değil.
Özel okullarda çocuklarını astronomik ücretlerle eğitenler, ne ders aldıklarını bilmez mi?
Herkesin çocuğuna İngilizce'yi küçük yaşta öğretme telâşı neyin nesi?
Meclis aritmetiğinde özel yabancı okullardan, üniversitelerden mezun olanlar bir araştırılsın.
Kaymakamlar dahi bir yılını İngiltere'de eğitim görmek zorunda.
Medreselerde hukukçu, doktor, vali, kaymakam, âlim, edebiyatçı kaç dil bilirdi, merak eden yok şimdi. Üç-beş yabancı dil bilen ile Türkçe'yi doğru dürüst konuşamayıp İngilizceyi tarzanca konuşmakla övünenler Prof, Doçent, Kaymakam, Doktor, Hakim, Savcı olurken aradaki fark neyin nesi?
Adı Halk, kendisi Yabancı bu anlayış, medreselerin içini boşalttı.
O ilim ve irfan merkezleri siyasetin dar kalıplarına hapsedildi, hapsedilmeye devam ediyor, durumda.
Bazı medrese yöneticileri, parti temsilcileri gibi davranıyor.
Koltuk, kadro, çıkar hesabı yapılıyor. İlmin kıymeti, medrese kapılarında siyasetle pazarlık konusu haline gelmiş.
Medrese, siyâsetin değil, hikmetin; çıkarın değil, hakkın kapısı olmalıydı.
Medreseler, İslâm milletinin vicdanıdır.
Bugün o vicdanın sesi kısılmış, nefesi daralmış durumda.
Bizim medreselerimiz, yeniden ilim ve irfanın yuvası haline gelmedikçe, bu toplum fikren özgürleşemeyecek, ruhen esir olmaya devam edecek.
Biliyoruz kimi yobaz, taklitçi, mukallit tipler pençelerini gösterecek, ortalığı velveleye verecek, içki içme haklarından, serbest yaşama özgürlüğünden dem vuracak...
Yüz yıldan fazladır gittikçe bozulan dengelerin sebebi siz misiniz, uzaydan gelenler mi?
İsminiz Halk, mayanız Halk'a kin besler, kan kusturur.
Düşün artık, milletin yakasından.
Arap ülkelerinde ve diğer Müslüman ülkelerde mayası bozuklar gösterilerek, en ideal yönetim şekline sahip olduklarını iddia edenlere sormak lazım: Bu ülkelerde yönetimde olanların sizden farkı nedir? Onlar da aynen sizin gibi uzun vaddede, uzun menzilde plânlı ve programlı yetiştirilmiştir.
Uzun lafın kısası, eğitim ve öğretim sistemi batılılaştıkça batıyoruz.
Özel okullar kapatılmalı, herkesin rahat okutacağı devlet okulları fizikî ve muhtevası zengin derslerle ehliyet sahibi öğretmenlerce donatılmalı.
O zaman eğitim ve öğretim ile neler yapılabilir?
Bu yobaz, algı üzerine algı yapanlar kendilerine doğru belletilen yanlışların ne olduğunu görür mü?
Sanmıyoruz, doğrusu.
Medreseleri kendilerinin yok olma vesilesi ile korkutulanlar, mevkiî ve makam ile zenginliklerinin da son bulacağını biliyorlar.
Onlar, medreselerin hakikatte Gazze'den ve dünyanın dört bir yanındaki her zulme ve haksızlığa karşı olduğunu bilirler.
Mesele oldukça basit.
Her şey özüne dönüşür, zaman içinde.
Bir medeniyet savaşı vardır, esas temelde.
Onlar bizi kabul etmiyor, nefret ediyor ve sömürmeye devam ediyorlar, içimizdeki emanetçileriyle.
Biz, bir olmadıkça, kuvvetlenmedikçe, bu zulme ve haksızlığa karşı azıp sapmışlar boş durmayacaktır.
İstanbul Osmanlı tarafından alınırken din adamları meleklerin erkek ya da dişi olup olmadıkları tartışması içindeydi.
Bizdeki durum, bundan farksız. Kimi kendilerinden olanların cennete girme garantisini Vatikan'nın endüljans satışı gibi kopya ediyor. Bir başkası Ebabillerin ikinci gelişini bekliyor.
Bir başkası Mehdî'nin beklentisi içinde.
"Batı kötüyse kötüdür." demeyen zulme ortaktır. Zulme çıkan hem "Ebabil" kesilmeli, hem kûnyesinde Mehdî kendiliğinden yer almalı.
Anlatabiliyor muyuz,Medrese hususunu.
Mesele özü itibarıyla budur.
Medreselerimizin onuru ne zaman özgürleşecek?
Ne zaman yeniden ilim, irfan ve adaletin sesi olacaklar?
Ne zaman âlimler, partilerin değil, Milletin ve Hakk’ın yanında duracaklar?
O gün geldiğinde, bu topraklarda ilim yeniden yükselecek.
Ve medreseler, yeniden dirilişle tanışacak.
- Diyarbakır Gerçeği
- HALKIN GÖZÜNDEN DİYARBAKIR GERÇEĞİ
- ÂLİM ve İKİ ÖLÜM ŞEKLİ
- Diyarbakır Sağlığı: Kavganın Bedeli Halk Olmasın!..
- Cumhuriyet 102 Yaşında
- PKK Türkiye’yi Terk Ediyor Ama Silah Bırakmıyor: “Barış Süreci Tehlikede”
- FUAR FESTİVAL GÖZLEMLERİ
- Kardeşlikten Kim Nefret Eder?
- Diyarbakır’da Hizmet Var Ama Vicdan Nerede?
- Diyarbakır Sağlığında Fırtına Öncesi Sessizlik
- Özgür Olmayan Dünyada “Özgür Basın” Günü
- Kürt Siyasetinin Devlet Tecrübesizliği