-
Mehmet Şerif Cebe
Tarih: 30-11-2024 00:02:00
Güncelleme: 30-11-2024 00:02:00
“Asırlar var ki, aydınlık nedir, hiç bilmez afakım!
Teselliden nasibim yok, hazan ağlar baharımda;
Bugün bir hanümansız serseriyim öz diyarımda!”
Yüzyıllardır yurdumun ufuklarında bir ağartı yok, olumlu bir gelişme yok, beni üzüntülerimden uzaklaştıracak, avutacak bir olay yok; güzel günlerim olması gerekirken, ümitle beklerken tam tersi yıkılış ve yoklukla karşılaştım! Baharda yeşillenmesi gereken bağlarım bir türlü yeşermedi yani bir türlü güzel ve neşeli, sevinçli günler yaşamadım. En üzücüsü de kendi öz yurdumda evsiz, barksız bir başıboş olarak ortalıkta dolaşıyorum.”
Ne hüsrandır ki: Şark’ın ben vefâsız, kansız evlâdı,
Serâpâ Garb’a çiğnettim de çıktım hâk-i ecdâdı!
Hayâlimden geçerken şimdi, fikrim hercümerc oldu,
Salâhaddîn-i Eyyûbî’lerin Fâtih’lerin yurdu.
Bir doğu evladı olarak ata toprağını baştan başa batı devletlerine çiğnetmem büyük bir felakettir, zarardır. Buna karşılık verememekle de vefasız, korkak bir evlat olup çıktım! Bu durumumuzun üzücü olan bir başka yönü de Kudüs fatihi Selahaddin-i Eyyubi ve Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu’na son vererek başkenti İstanbul’u alan II. Mehmet’in yurdunu düşünüp aklımdan ve hayalimden geçirince düşüncelerim alt üst oldu, dünyam karardı. Neydik, ne duruma geldik!
Ne zillettir ki: Nâkûs inlesin beyni’nde Osman’ın;
Ezan sussun, fezâlardan silinsin yâdı Mevlâ’nın!
Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Bey’in mezarının yanı başında kilise çanının çalınması ve her tarafta ezanların susması; Allah adının anılması demek olan ezan sesinin artık uzaydan duyulmaması katlanılamaz büyük bir alçaklıktır....
Ne hicrandır ki: En şevketli bir mâzî serâb olsun;
O kudretler, o satvetler harâb olsun, türâb olsun!
Çökük bir kubbe kalsın ma’bedinden Yıldırım Hân’ın;
Şenâ’atlerle çiğnensin muazzam kabri Orhan’ın!
En yüce bir geçmişin uçup gitmesi, yerinde yellerin esmesi, bir anda yok olması; sahip olduğumuz o boyun eğdirici güçlerimiz, o güçlü duruşumuzun yıkılması ve yerle bir olması; Yıldırım Han’ın camisinden sadece çökük bir kubbenin kalması, Orhan’ın mezarının kötülüklerle, iğrenç bir biçimde çiğnenmesi acı veren bir ayrılıktır.
*
Şair tarafından bundan sonra anlatılacaklar; günümüzü betimlemektedir. Müslümanların bugün içinde bulunduğu durum; bu anlatılanlardan farksızdır. Demek ki tarih, benzer olayların yıllar sonra tekrar etmesinden oluşuyormuş Akif Dede! Oysa sen; başımızdan geçenlerden ders alınsa benzer olaylar tekrar etmez demiştin. Demekki ders alınmamış!
Ne haybettir ki: Vahdet-gâhı dînin devrilip, taş taş,
Sürünsün şimdi milyonlarca me’vâsız kalan dindaş!
Din birliğinin yıkılıp Müslümanların düz beton üzerine serpilmiş nohut taneleri gibi dağınık olması; milyonlarca din kardeşlerimizin sığınacağı bir yuvalarının/dayanaklarının yok olması; içinden çıkılmaz bir hayal kırıklığı ve ümitsizlik getirir. Bugün tam da böyle bir durumdayız: İşte Filistin, işte Gazze, işte Hindistan, işte Miyanmar (Çin)
Yıkılmış hânümanlar yerde işkenceyle kıvransın;
Serilmiş gövdeler, binlerce, yüzbinlerce doğransın!
Dolaşsın, sonra, İslâm’ın harem-gâhında nâ-mahrem...
Benim hakkım, sus ey Bülbül, senin hakkın değil mâtem!
Evler, binalar yıkılırsa, taş taş üstüne bırakılmazsa, darmadağın edilirse, yerlerde işkenceyle, acıyla kıvranırsa; yere serilmiş gövdeler, binlerce, yüz binlerce doğranırsa; (Filistin, Gazze, Hindistan, Miyanmar, Alaska’daki gibi) Müslüman olmayanların girmesi uygun olmayan yerlere; Müslüman olmayanların girebilmesi ve rahatlarına düşkün Müslümanların rahatlarını bozmak istemeyip bu duruma ses çıkarmaması ya da ses çıkarmak isteyenlerin güçlerinin yetmemesi günümüz Müslümanlarının yas tutması için yeterli nedendir. (Yıl 1921-Ankara)
Ne dersiniz? 1921 de şair bugünkü durumumuzu nasıl da betimleyerek anlatmış...