escort konya

içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

BİR İNCİR FİDANI HİKAYESİ

 

Manisa’nın Kayalıoğlu kasabasında pandeminin ilk döneminde bir zeytin bahçesi almak nasip olmuştu. 

Toprakla ilk buluşmam değildi. Çiftçi bir aileden geliyordum. Lakin bu zeytin işi, bağ bahçe işleri TV’lerde yorum yapmaya, haber sitelerine köşe yazısı yetiştirmeye hiç benzemiyor. Bilgi, beceri, sabır bolca emek ve sevgi istiyor.

Topraktan, sudan, havadan, böcekten iyi anlamak lazım. 

Devletimizin bünyesinde binlerce ziraat mühendisi istihdam ediliyor. Çoğunun toprakla çiftçiyle teması olmuyor.  Evrak memuru yapmışız mühendislerimizi.  Sadece tarımda değil yaşamın bütün alanlarında mühendisleri artık memur olarak algılıyoruz.  Fabrikalarda, üretim tesislerinde sahada çok az mühendise rastlıyoruz.

Zaten teknik bir devlet olamadığımız içindir ki 100 yıldır yerimizde patinaj yapıyoruz. Avrupa’yı emsal göstermek yerine, üniversitelerimizin bilim kalitesini kıyaslasak daha sağlıklı olur bence. Giderek bilimden uzaklaşan sıradan Ortadoğu ülkesine dönüşüyoruz sanki…

Kamuda çalışan ziraat mühendislerimiz masa başında oturmayı, beyaz gömlekli olmayı çok seviyor. Onlara bu çalışma biçimini de biz dayatıyoruz. Kimsenin bir başarı hikayesine ihtiyacı yok bu tarz kurumlarında. Tek motivasyonları maalesef alacakları maaş olmuş.  Ziraat Fakültesi Dekanlarının  çalışma odasının  plastik çiçeklerle donatıldığını bizzat gören biri olarak bu kadar kesin konuşuyorum.

Ayakta kalabilmiş sınırlı sayıdaki çiftçimiz ise; dededen toruna geçen deneyimini, birikimini geleneksel üretim biçimini aktarıyor toprağa.

Bazıları ise hayatını tamamını adamış bu ülkenin güzelliklerine, toprağına…

Şimdi  yazımın konu başlığı  olan başımdan geçen,  gerçek bir hikâye anlatacağım sizlere…

Bir hafta sonu bahçeye gittiğimde zeytin ağaçlarından uzaklıktaki boş köşeye fotoğrafta gördüğünüz İncir fidanının dikildiği gördüm. Bunu ailemde yapacak kimse yoktu. Üstelik çevre dikenli tellerle korunuyordu.  Bir sonraki haftada ise bu meçhul incir ağacının düzenli sulandığını fark ettim. Ağacımız dallanıp budaklanıyor, büyüyor, lakin bunun kimin yaptığını, olukça uzak mesafeden buraya suyun nasıl taşıdığını merak ediyordum!

Çok sonradan tarla komşum Sabit abiyle karşılaştım. ‘’İncirin maşallahı var, yerini çok sevdi” dedi.

Meğer incir fidanını diken Sabit abimizmiş.  Sabit abi, böğdeki ormanlara, bulduğu boş alanlara meyve ağaçları dikiyor. Traktörüyle onlara su taşıyor. Bakımlarını yapıyor.  

Kendisi değil komşuları anlattı  bana, Sabit abimiz doğayı öylesine seviyor ki  bazen büyüttüğü bir ağacın gölgesine  sığınıp orada uyumak, sabahlamaktan keyif alıyormuş.

Her köyün bir Sabit abisi olmalı.

Bir incir çekirdeğinden binlerce iyilik üretmenin mümkün olduğunu göstermesi için.

Hayatı değerli kılanda;  meyvesini yemeye ömrünün yetemeyeceğini bile bile fidanlar dikip, onu gelecek kuşaklara miras bırakma heyecanıyla yaşamaktır.

TAŞIMALI EĞİTİM KÖYLERİ KURUTTU MU?

Ege kırsalında tam bir yaprak dökümü yaşanıyor.  50-60 yaşı üstü insanlar bağların, bahçelerin tarlaların son bekçileri olmuş. Devamları ise yok. Gençler İzmir’e çevre ilçelere yerleşmiş.

Pazar günü de Akhisar’ın Bekirler köyündeydim.  Muhteşem güzellikte bir yer.   ‘’Bu bina CHP’nin mülküdür’’ tabelası yazılı oldukça ferah köy kahvesinde oturduk.   Toprağa sıkı sıkı sarılmış, yaşlıları dinliyorum “Taşımalı eğitim bizi bitirdi” diyorlar.

Adını köyünden almış Bekir bey, taşımalı eğitimin, çiftçiliği ve köyleri nasıl bitirdiğini o kadar güzel anlatıyor ki..

“Taşımalı eğitim uygulaması, 19  bin dolayındaki köy okulun tümüyle kapanmasına neden oldu. Olaya eğitim değil de sosyolojik açıdan bakalım. Köyde okuyan öğrencinin tarlasıyla, bağıyla, toprağıyla dedesiyle de bağı oluşuyordu. Köyde okumanın rahatlığı çekirdek aileye yansıyordu. Baba büyükşehirlere göç etme hayali kurmuyordu.  Sosyal medyanın zehirlenmesinden uzak korunuyordu. Ailenin gelini eşine ‘’şehire  göç edelim. Ben bağ, bahçe işi yapmak istemiyorum’ baskısı kuramıyordu. Devlet çocuğu merkezlere taşıyınca ailede peşinden sürüklendi. Bu olayın sosyolojisi üzerine doktora tezleri yazılmalı bence. Şimdi bu köyde 50 yaş  altı çok az insan yaşıyor. Çocuk seslerine hasret kaldık. Bakın evlerin kapları kilitli.  Bir yerden çocuk sesleri ile kuş sesleri gelmiyorsa orada hayat sona eriyor.  Bekirler merkez mahalle. Siz birde buranın uzak köylerine gidin. Adres soracak insan bulamazsınız.

Hangi üst akıl taşımalı eğitimi bize dayattı bilemiyoruz.  Bir yerde okul yoksa orada hayatı inşa edemiyorsun. Çünkü Öğretmen burada taşıyıcı, toparlayıcı, eğitici güçtü. Öğretmen köy kahvesine geldiğinde mühendis, okulda öğretmen, güncel sosyal hayatta rehberdi.  Öğretmeni köyden al, ziraat mühendisini tarlaya gönderme, jeoloji mühendisi su bilgisi vermesin.  Tohumunu İsrail’den taneyle al, makine ekipmanına banka kredi vermesin. Maliyetleri zaten sağır sultan biliyor. “

Halit Tunç

 

 

Bu yazı 5307 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum