-
Ali Lale
Tarih: 02-10-2025 00:01:00
Güncelleme: 02-10-2025 00:01:00
Bugün gece Filistin’in başına gelenler, yarın başka bir ülkenin başına gelebilecekn tehlikelerin habercisidir. Sadece bir coğrafyanın değil, bütün insanlığın güvenliği tartışma altındadır. Sokakta, evlerde, hastanelerde, ibadethanelerde sivil yaşamın yok sayılması; masumların—bebeklerin, yaşlıların, kadınların—hedef alınması, dünya kamu vicdanında derin yaralar açıyor. Bu yaşananlar yalnızca bir çatışma değil; insan hakları, insan onuru ve uluslararası hukuk açısından da ağır bir sınavdır.
İnsanlar, sevdiklerini koruma içgüdüsüyle kendi hayatlarından endişe duymaya başladı. Bir yerde taş üstüne taş kalmaması, evlerin yerle bir olması, günlük yaşamın imkânsız hâle gelmesi insanların dış dünyaya karşı güvensizlik duymasına neden oluyor. Bu güvensizlik yalnızca yakın coğrafyayı değil, küresel düzeyde insanların birbirine bakışını, uluslararası ilişkileri ve barış arayışlarını zedeliyor.
Elbette her şiddet eylemini ideolojik etiketlerle açıklamak kolaydır; fakat sorunun özü, insan hayatının hiçe sayılmasıdır. Bir devletin ya da destekçilerinin uyguladığı politikalar, başka halkların güvenliğini tehdide düçar ediyorsa, bu yalnızca politik bir mesele değil; ahlaki bir sorun, uluslararası toplumun ortak sorumluluğudur. Savaşın, kuşatmanın ve bombalamanın sonucunda ortaya çıkan yıkımın fotoğraflarını izlemek; çaresizlik, öfke ve derin bir üzüntü yaratıyor.
Tarihte de görüldüğü gibi, zulüm ve adaletsizlik karşısında sessizlik uzun vadede daha büyük trajedilere yol açar. Ancak öfke ve hayal kırıklığı, insanları bir araya getirip çözüm üretme biçimine dönüşmedikçe gerçekçiliğini yitirir. İnsan hayatını korumaya ve masumiyeti gözetmeye dayanan bir yaklaşım, hem vicdani hem de pragmatik açıdan zorunludur.
Dünya insanları olarak sorumluluğumuz; mağdurlara empati göstermek, saldırganlığı ve insan hakları ihlallerini açıkça kınamak, insani yardımın ve korunmanın önünü açmak, kalıcı barış için diplomatik yolları güçlendirmektir. Çatışmaların siyasi, ekonomik ve tarihsel kökenlerini anlamak; adaleti sağlarken hiçbir grubun kolektif cezalandırılmasına zemin hazırlamamak gerekir.
Sonuç olarak, Filistin’de yaşananlar yalnızca o bölgenin değil, bütün dünyanın vicdanını sarsıyor. İnsan hayatının korunmadığı, sivil alanların hedef alındığı bir dünyada kimse kendini güvende hissedemez. Umut; insana ve insanlığa duyulan inancı yeniden tesis edecek adımlarda—adalet, hesap verebilirlik, uluslararası iş birliği ve insani yardımda—yatmaktadır. Bu acılar, eğer gerçek bir değişimin başlangıcına dönüşürse, bir gün daha azını yaşatabiliriz.
- Küresel Vicdanın Uyanışı: Siyonizm, Filistin ve İnsanlığın Ortak Tepkisi
- İsrail ve İnsan Hakları: Suskunluğun Bedeli
- ABD ile Yapılan Görüşmeler ve Ticari Anlaşmalar Üzerine Düşünceler
- Vicdanı Hür, İnsanlığın Zirvesindeki Ülkeye: İspanya’ya Selam Olsun
- Kudüs'e Giden Deniz Filosuna Selam Olsun
- Siyonist İdeoloji Üzerine Eleştirel Bir Değerlendirme
- ABD ve İsrail Uluslararası Kamuoyunda dışlanmalıdır.
- Ülkemizin Gidişatı Üzerine Bir Düşünce
- Dünya Düzeni haydudların eline geçti
- Arap ve Müslüman Halklara Sesleniş
- Temiz Siyaset ve Adalet Üzerine Düşünceler
- İzmir'de Meydana Gelen Olay Hakkında