içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

KÜRT MEDRESELERİNDE İZ BIRAKAN ALİMLER -6-

Zap Savaşı, Yeniden Barzan’dan Çıkış ve İran’a Sığınma İttihatçıların 1912 yılında yönetimden ayrılmalarının ardından iş başına Hürriyet ve İtilaf Partisi geçer.

KÜRT MEDRESELERİNDE İZ BIRAKAN ALİMLER -6-

 

Şeyh Abdüsselam bu parti ile barışçıl ilişkiler kurar ve aralarında dostane ilişkiler kurulur. Fakat İttihatçılar 1913 yılında bir inkılap neticesinde yönetimi tekrar ele geçirirler. İttihatçılar tarafından işbirliği ile suçlanan Safwet Paşa ise Şeyh Abdüsselam’a sığınır ve Barazan’da bir okul açarak bizzat kendisi bu okulda öğretmenlik yapar. Bu arada İttihatçılar Dürzî Esad Paşa’yı Musul Valiliğinden alıp yerine Süleyman Nazif’i vali olarak tayin ederler. Süleyman Nazif 1913 yılında Musul valisi olduktan sonra ilk hedefine Şeyh Abdüsselam’ı cezalandırmayı koyar ve bu amaçla büyük bir askeri güçle ona karşı harekete geçer ve tutuklayıp yargılamak ister. Derken Şeyh Abdüsselam güçleri ile Süleyman Nazif güçleri arasında Mart 1914 yılında Zap yakınlarında savaş patlak verir. Şeyh Abdüsselam bu büyük güç karşısında bir kez daha Barzan’ı terk etmek zorunda kalır ve İran Kürdistanı’na sığınıp Urmiye civarında tutunmaya çalışır. Urmiye yakınlarında Simko Ağa olarak tanınan İsmail Ağa’yı ziyaret eder ve ikisi birlikte Rus Yüksek Komiseri ile görüşürler. Rus Yüksek Komiseri Osmanlı hâkimiyetinden kurtulma yolunda Rusları yardım edeceği sözünü verir. Şeyh Abdüsselam bunun üzerine Rusya’ya, Tiflis’e gider ve 40 gün orada kalır fakat umduğu desteği alamaz ve döner.

Başına Ödül Konulması ve İhbar Edilmesi

Devlet Şeyh Abdüsselam hakkında çıkardığı fermanla ölüsünü veya dirisini getirene büyük ödüller vereceğini vaat eder. O sıralarda Şeyh Abdüsselam’ı Gengecîn köyündeki evinde misafir eden Şikaklı Sufi Abdullah bu ödül haberini duyunca kendi evinde uyumakta olan Şeyh Abdüsselam’ı devlet yetkililerine ihbar edip ihanette bulunur. Bu ihbar sonucu üç muhafızı ile birlikte uykuda yakalanan Şeyh Abdüsselam ve adamları sırayla Van ve Diyarbakır üzerinden Musul’a götürülüp Musul Valisi Süleyman Nazif’e teslim edilir. Süleyman Nazif göstermelik bir mahkemeyle kendisini ve üç muhafızını idama mahkûm eder ve 12 Muharrem 1333 (Kanun-i Evvel 1914) yılında dördünü de idam ettirir.

2. 5. Şeyh Ahmed Barzanî (ö. 1969)

Şeyh Muhammed Barzanî’nin ikinci oğlu ve Barzan şeyhlerinin beşincisi olan Şeyh Ahmed Barzanî, 1896 yılında Barzan köyünde doğmuş ve 1969 yılında vefat etmiştir, Kardeşi II. Şeyh Abdüsselam’dan sonra Barzanîlerin liderliğini ele aldı. 1919 yılında başlamak üzere Osmanlılarla yazışarak İngilizlere karşı savaşan Şeyh Mahmûd Berzencî’nin yanında yer aldı ve aynı yıl Akra şehrinin kontrolünün Kürt güçlerinin eline geçmesinde büyük rol oynadı. 1927-1930’lu yıllarda Barzan’a yönelik peş peşe saldırılar yoğunlaşınca Türkiye tarafına geçmek zorunda kaldı. Burada 1932 yılında yakalanarak Irak makamlarına teslim edildi ve Irak’ın kuzeyine sürülüp burada mecburi iskana tabi tutuldu. 1943 yılında çıkarılan bir af neticesinde Barazan’a döndü. Fakat aynı yıl kardeşi Mela Mustafa Barzanî ile birlikte ayaklandı. 1944 yılının başlarında durum biraz sakin olduktan sonra Irak makamlarına teslim oldu.

1961 yılında Mela Mustafa’nın başlattığı Kürt ayaklanmasında Barzan Aşireti’nin zarar göreceğinden endişe ederek Irak makamları ile kardeşi arasında arabuluculuk yapmaya başladı. Ancak işler istediği gibi olmadı ve Mela Mustafa ile birlikte ayaklanmada önemli roller oynadı.

Şeyh Ahmed Barzanî, aynı zamanda ekoloji ve hayvan haklarıyla ilgili emir ve yasaklarından oluşan bildirgesiyle de meşhur olmuştur ki yürürlüğe güren bu bildirgenin önemli bazı maddeleri şunlardır:

1)Yeşil, meyveli ve yolculuk güzergâhlarındaki ağaçları kesmek yasaktır,

2)Bal çıkarmak işin arı kovanlarını tahrip etmek ve arılara zarar vermek yasaktır,

3)Zehirleri olmayan yılanları öldürmek yasaktır,

4)Balık avlamak işin nehirlere patlayıcı atmak yasaktır; zira bu eylem binlerce balık yavrusunun ortadan kalkmasına yol açmaktadır,

5)Döllenme mevsiminde kuş ve hayvanları avlamak yasaktır,

6)Hangi hayvan olursa olsun, onu su içerken öldürmek yasaktır.

Şeyh Ahmed ile ilgili tartışmalı bir konu da müritleri tarafından kendisi hakkında kullanılan“xwuda” kelimesidir. Kürtçede bu kelime biri “Rab” (Tanrı, İlah); öbürü de “sahip” olmak üzere iki anlamı vardır. Şeyh Ahmed hakkında ikinci anlamda kullanılmış ve Barzan’ın ya da Barzan Tekkesi’nin Sahibi kast edilmiştir. Fakat Şeyh Ahmed Barzanî’nin devrim hareketinden hoşlanmayan bazı yerli ve yabancı kesimler kasıtlı olarak “xwuda” kelimesinin “Rab/Tanrı” anlamını öne çıkararak Şeyh Ahmed’in kendini Rab olarak ilan ettiğinin propagandasını yaptılar ve bu propaganda bir yere kadar tuttu da. Bununla da yetinmeyen bu kesimler, Şeyh Ahmed’in domuz eti yediğini, Kur’an okunmasını yasakladığını, kendisine secde edilmesini emrettiğini ve artık Allah’a ibadet etmenin gerekli olmadığını söylediğini yayarak onu gözden düşürmeye çalıştılar. Bazı müritlerinin cahilane söz ve hal hareketleri de bu propagandanın malzemesi olarak kullanılmıştır.   

MÜKÜS ARVAS MEDRESESİ 

Bugünkü resmi Türçe adı Doğanyayla olan Arvas, Van’ın Müküs ilçesine bağlı bir köydür.   Arvas Medresesi, Arvas köyünde 740/1399 yılında bir mescit ve Kadirî Tarikatına ait bir tekke ile birlikte kurulmuştur. Bunların kurulmasını gerçekleştiren zat, buraya ilk yerleşen ve Arvasîler Ailesinin atası olan Molla Muhammed Kutup’tur. Bu zatın babası olan Seyyid Hacı Kasım, Abdulkadir Geylanî’nin torunlarından Şeyh Abdurrezzak’ın birinci halifesi olup, Kadirî Tarikatını bölgede yaymıştır. Bu tarikat Seyyid Sibğatullah Arvasî ve Seyyid Fehîm Arvasî’nin (ö. 1313/1895) Mevlana Halid’den Nakşibendî/Halidî Tarikatının hilafetini almalarına kadar devam etmiştir.

Arvas Tekkesi, Seyyid Fehîm tarafından Halidî Tekkesi olarak yeniden düzenlenmiştir. Uzun bir süre Kadirî tarikatını yürüten Arvas Ailesi’ne ait bu medrese/tekkenin ilk postnişinî olan Seyyid Fehîm Arvasî aynı zamanda Nakşibendî/Halidî geleneğini Van’da yayan en etkili şahsiyet olarak kabul edilmektedir. 

Kurulduğu tarihten itibaren yörenin en önemli ve aktif ilim ve irşat merkezlerinden biri olan ve yüzlerce talebeye ev sahipliği yapan bu medresenin bir özelliği de tekke ile iç içe girmesidir. Normal sıra kitapları ve ilimlerin okutulduğu bu medresede tasavvuf alanında da diğer bazı kitaplarla birlikte “Melayê Cizîrî Divan”, İmam Rabbanî’nin “Mektûbat”ı ve Sadî-yi Şîrazî’nin “Gulistan”ı okutulmuştur. Bu medrese özellikle Seyyid Fehîm Arvasî zamanında yörenin en büyük ilim ve irşad merkezlerinden biri haline gelmiştir.

2. ARVAS MEDRESESİ’NDE İZ BIRAKAN ÂLİMLER

Kurulduğu tarihten günümüze kadar eğitim ve irşad hizmetlerinin birlikte yürütüldüğü, dolayısıyla medrese-tekke birlikteliğinin kesintisiz sürdürüldüğü Arvas Medresesi’nde talebe veya müderris olarak birçok âlimim izine rastlamak mümkündür. Aşağıda bu âlimler tanıtmak istiyoruz.

2. 1. Molla Muhammed Kutup Arvasî

Hayatı

Arvas Medresesi’nin kurucusu olan Molla Muhammed Ktup, Hakkâri Beyliğinin parlak bir süreç yaşadığı İbrahim Bey döneminde bölgeye göç etmiş olan Seyyid Kasım’ın oğludur. İbrahim Bey onu kızı Fatma ile evlendirerek akrabalık bağını kurmuşlardır. İbrahim Bey, bu damadının arzusu üzerine birlikte Hakkârî’den ayrılarak ilim öğretmek ve irşad ile meşgul olacak münasip bir yer aramaya çıkarlar. Gezdikleri yerler arasında, Müküs (Bahçesaray) ilçesinin güney- batısında bulunan, daha sonra Arvâs Dağı adı verilen dağın vadisini beğendiler. Molla Muhammed Kutup, Hakkâri Beyi İbrahim Bey ile birlikte Arvas köyünün ve külliyesinin temelini atarlar. Bir ev, bir dergâh ve bir de medrese yaparlar. İkisi de sırtında taş taşıyıp, halen mevcut olan iki katlı camiyi inşa ederler. İbrahim Bey, oradan ayrılmadan Arvas ve çevresini eğitim için vakfetmiş ve daha sonra Hakkâri’ye dönmüştür.

Molla Muhammed Kutup, burada vakit geçirmeden eğitime başlar. Camiden başka, gerekli kitaplar için bir de kütüphane yaptırır. Daha sonra meşhur olacak olan Arvas Kütüphanesi böylece kurulmuş olur. Molla Muhammed’in kurduğu Arvas Kütüphanesi’nde üç bin kadar el yazması kitap bulunuyordu. Bu kütüphanedeki kitapların bir kısmı, yazarın orijinal yazmalarıydı. Hemen her türlü ilim ve fenne ait büyük bir hazine olan bu kütüphane, ne yazık ki, Birinci Dünya Savaşı’nda vuku bulan Ermeni olaylarında yakılmıştır.

Seyyid Abdurrahîm (ö. 1200/1786)

Arvas Medresesi’nde yetişen bu âlimin şöhreti etrafa yayılınca İshak Paşa’nın daveti üzerine Bayezîd’e (Doğubeyazit) gitmiştir. Edindiği ilim ve irşad birikimiyle bölgedeki Şiî akımına karşı mücadele etmiş, “Mesnevî” okutmuş ve Sünnî inancı yaymaya çalışmıştır.

Arvasîler Ailesinin Doğubeyazit’teki ilk temsilcisi olan Seyyid İbrahîm 1200/1786 yılında vefat ettikten sonra Doğubeyazit Beyliği ve Osmanlılarla ilişkilerde yerine oğlu İbrahim (ö. 1248/1832) geçmiştir. Mezarı Doğubeyazit’te Ahmedê Xanî Camii’nin girişindedir. Kabir taşı üzerinde adı ve vefat tarihi yazılıdır.

2. 3. Seyyid Abdurrahman (18. Yüzyıl)

18. yüzyılın ikinci yarısında yaşayan ve doğum tarihi kesin olarak bilinmeyen Seyyid Abdurrahman, Arvas Medresesi’nde yetişmiş ve Kadirî Tarikatı ile Çiştî Tarikatında icazet almıştır. Arvas Medresesi’ne bağlı olarak Hoşab’da ilim ve irşad hizmetlerinde bulunan Seyyid Abdullah, hem Hakkâri beyleriyle hem de Osmanlı padişahı II. Mahmud ile mektuplaşarak ilişkilerini canlı tutmuştur.

Seyyid Abdullah’ın yanında okuyan önemli şahsiyetlerden biri de, bölgedeki icazetnamelerin büyük çoğunluğunda adı geçen meşhur Siirtli Molla Halil’dir. Molla Halil bu hocasından Mantık ilmiyle ilgili bazı dersleri okumuştur.    

2. 4. Seyyid Sibğatullah Arvasî/Gavs-ı Hizanî (ö.1287/1870) 

Seyyid Taha Nehrî’nin büyük halifelerinden biri olan Seyyid Sibğatullah Arvasî, ilk eğitimini Arvas Medresesi’nde almıştır. Değişik yörelerde tsavvufî eğitim alan ve riyazet yapan Seyyid Sibğatullah, en sonunda Seyyid Taha’nın bir müridi vasıtasıyla kendisine gönderdiği “biya be aşiyane-yi hod” (kendi yuvana gel) çağrısına olumlu cevap vererek Nehrî’ye gitmiş ve Seyyid Taha uygun bir süre sonra kendisine hilafet vermiştir.

Yanında, Seyda-yi Taxî ve Molla Halid Orekî gibi büyük âlimlerin yetiştiği Seyyid Sibğatullah’a ait tasavvufî sohbet ve sözler “Minah” adıyla Molla Halid Orekî tarafından derlenmiştir.

2. 5. Seyyid Fehîm Arvasî (ö. 1313/1895)

Adı                         :Seyyid Fehîm Arvasî

Lakapları              :Allame, Hazreti Şeyh

Babası                  : Seyyid Abdulhamid

Annesi                 : Âmine (Bayezîd Arvasilerinden Seyyid Hacı İbrahim’in kızı)

Doğum yeri        : Van’ın Müküs ilçesine bağlı Arvas Köyü

Doğum tarihi      : 1241/1825

Vefat yeri            : Arvas köyü

Vefat tarihi         :1313//1895

Seyyid Fehim’in babası Kadirî tarikatına mensup bir zat olup bu tarikatın Arvas’taki tekke, zaviye ve medresesini sevk ve idare ediyordu. Bu zatın birinci oğlu Mela Safî, ikincisi Seyyid Fehîm’dir.

Tahsil Hayatı: Henüz küçük yaşta babasını kaybeden Seyyid Fehîm bu küçük yaşında Kur’an-ı Kerîm’i hatmeder ve ezberler. Arvas’ta başladığı ilk medrese tahsilini Müküs’te Mîr Hasan Velî Medresesinde sürdürür ve oradan Cizre’ye gidip Mevlana Halid’in halifelerinden Şeyh Halid Cezerî’nin yanında okur.

Seyyid Taha’ya intisap etmek için Nehrî’ye gittiğinde henüz medresede sıraya konulan kitapları bitirmemişti. Bunun üzerine Seyyid Taha kendisine şunları söyler: “Sen çok zekisin, ilim âşığısın ve kabiliyetlisin. Mutlaka Mutavvel kitabını okumalısın”. Seyyid Fehim “bizim yörede Mutavvel okunmaz, zaten bu kitabı alacak param da yok” deyince Seyyid Taha kendisine bir Mutavvel hediye eder. Seyyid Fehîm mürşidinin hediye ettiği bu kitabı alır ve onun tavsiyesi doğrultusunda Muş’un Bulanık ilçesine bağlı Abirî köyüne gidip bu köyün imamı ve müderrisi olan Mela Resûl Sibkî’nin yanında okur ve tahsilini bu âlimin yanında tamamlar.  

Tasavvuf Hayatı: Seyyid Taha’ya intisap etmiş ve ondan hilafetname alan Seyyid Fehîm, Nakşibendî silsilesinin 33. halifesidir. Beş tarikattan hilafet sahibidir ki bunlar Nakşibendî, Kadirî, Çeştî, Sühreverdî ve Kübrevî’dir.

Seyyid Sibğatullah henüz Arvas’tan Hizan’a taşınmadan önce Van Valisi ve Van halkı kendisinden Van’da kalması yönünde ricada bulunurlar. Kendisi verdiği cevapta, “ben şimdi Nehr Köyü’ne mürşidim Seyyid Taha’yı ziyarete gidiyorum, eğer o uygun görürse ben Van’da kalırım” der. Durumu Seyyid Taha’ya arz eden Seyyid Sibğatullah kendisinden özetle şu cevabı alır: “Van’ın fethi benim ve senin elinde değildir. Bu fetih sizin hanedanınızdan başka birinin eliyle olacak fakat onun şu an hayatta olup olmadığını bilmiyorum”. Seyyid Sibğatullah bu kişinin amcazâdesi Seyyid Fehîm olabileceğini, Seyyid Fehîm’in Cizre’de ilim ve irfan tahsiliyle meşgul olduğunu söyler. Seyyid Taha bunun üzerine ondan bir sonraki gelişinde Seyyid Fehîm’i de getirmesini ister.

Bir sonraki ziyaretinde yanında Seyyid Fehîm’i de götüren Seyyid Sibğatullah yolları üzerinde Başkale beldesine uğrarlar ve orada Beblesîn köyünde birine misafir olurlar. Seyyid Fehîm burada Hakkâri Valisi hakkında bilgi edinmek maksadıyla bazı sorular sorar. Kendisine bu valinin içki içen ve sarhoş gezen biri olduğu söylenince hâkimi sarhoş olan bir beldede fazla duramayacağını söyler ve sabah olur olmaz Seyyid Sibğatullah ile birlikte amcası Seyyid Muhammed’in ikamet ettiği Başkale’nin güneydoğusunda yer alan Resûlan köyüne giderler. Seyyid Sibğatullah ve Seyyid Fehîm artık ayrılma zamanı gelip Seyyid Muhammed ile vedalaşmak istediklerinde Seyyid Muhammed Seyyid Fehîm’e şunları söyler: “Yeğenim, Sibğatullah Seyyid Taha’dan alacağını almış, sıra sende. Nehrî köyü feyiz ve kerametler kaynağıdır. Oradaki Seyyid Taha büyük bir zattır. Ondan gerekli feyiz ve nispeti almadan sakın oradan ayrılma!”.

Nihayet Seyyid Sibğatullah ve Seyyid Fehîm birlikte yola çıkarlar, Nehrî’ye varırlar ve bir süre orada kaldıktan sonra dönüş için izin isterler. Seyyid Taha, Seyyid Sibğatullah ve arkadaşlarına dönüş izni verir fakat, “Mela Fehîm burada kalsın” der ve onların gidişinden hemen sonra Seyyid Taha ilk iş olarak Seyyid Fehîm’e “nefy û isbat” zikrini öğretir. Sıcak bir güne denk gelen bu olay esnasında Nehrî’nin o sıcağı altında bu zikri ezberleyip öğrenen Seyyid Fehîm bu ezberini Seyyid Taha’ya arz ederken sadece “Hatt-ı Tûlanî” yerine “Hatt-ı Tûlî” demek suretiyle tek bir kelimeyi farklı okur. Seyyid Taha bu kelimeyi de düzelttikten sonra şöyle der: “Mela Fehîm altı aylık mesafeyi 24 saatte aldı”.      

Yaşayışı: Seyyid Fehîm’in programlı geçen yaşantısını şöyle özetlemek mümkündür:

1)Bütün namazlarını cemaatle kılardı, cemaatsiz namaz kıldığı tespit edilmemiştir.

2)12 yaşından itibaren teheccüd namazını kaçırmamıştır. Talebelerinden Mela Abdülalim ve Mela Şaban hazır bulundukları takdirde namazı onlardan birine kıldırır, yoksa kendisi imam olurdu.

3)Ramazan ayında görevli imam namazı camide kıldırır, kendisi hususi mescidinde halife ve müritlerine kıldırırdı.

4)Teravih namazını bir cüz Kur’an ile kıldırırdı. Sahur’dan sonra sabah namazı, sabah namazından sonra da kuyluk namazını kılardı.

5)Kaylule zamanı bir iki saat uyumayı adet hâline getirmişti. Zira bazı rivayetlerde kaylule uykusunun hem gece namazına hem de sabah namazına kalkmada olumlu etkisinin olduğu belirtilmektedir.

7)Anadili olan Kürtçenin yanında Arapça, Farsça ve Türkçeyi de çok iyi bilirdi ve bunlardan hangisiyle konuşsaydı onun anadili o olduğu sanılırdı.

Vefatı: Vefatından altı ay önce ahiret seferine hazırlanan Seyyid Fehîm ölümün Allah’a kavuşturan bir nimet olduğunu söyler, her sohbetini “er-Refîku’l-A’la” sözü ile bitirir ve şimdi medfun olduğu yere gözünü dikerdi. Nihayet 15 Şevval 1314/ 3 Mart 1898 yılında vefat eden bu zat uzun boylu olduğu için mezar taşı bayağı uzun yapılmıştır. Bir ara Ermeniler tarafından kırılan mezar taşları daha sonra aslına uygun olarak yeniden yapılıp yenilenmiştir.

Seyyid Fehîm vefat etmeden önce dört halifesi olarak oğlu Muhammed Emîn, Seyyid Abdulhakim, Halife Derviş ve Halife Ali’yi yanına çağırarak şu vasiyette bulunmuştur: “Benden sonra yerime oğlum Muhammed Emîn geçecektir. Ancak onun da benden fazla yaşayacağını tahmin etmiyorum ve onun yerine Seyyid Abdülhakim geçsin. Kitaplarımı Arvas Kütüphanesi’ne vakfediyorum. Bildiğim kadarıyla kimseye borcum yoktur. Yine de şayet alacaklılar çıkarsa oğlum Muhammed Emîn hiç itiraz etmeden istediklerini versin. İlim ve tarikatın neşrine önem veriniz. Mürşidim Seyyid Taha yılda en az bir defa irşat için Van’a gitmemi emretmişti, benden sonra siz de bu emri yerine getiriniz! Tam araştırmadan bir konuda fetva vermeyiniz. Özellikle boşama ile ilgili meselelere bulaşmayın”.

Bu vasiyetinden sonra bir süre kimseyi içeri almayan Seyyid Fehîm bir ara karpuz ister. Müküs’te karpuz olmadığı için gidip Çatak’tan getirirler. Fakat karpuzu getirenler daha yolda iken Seyyid Fehîm ruhunu teslim eder

Halifeleri: Bilindiği kadrıyla Seyyid Fehîm, isimleri aşağıda belirtile dört kişiye halifelik vermiştir.

1)Oğlu Muhammed Emîn Arvasî

2)Seyyid Abdülhakîm Arvasî

3)Halife Derviş

4)Halife Ali

2. 6. Seyyid Şefik Arvasî (ö.1970)

Prof. Kadri YILDIRIM  KÜRT MEDRESELERİ VE ÂLİMLERİ ESERİNDE ALINMIŞTIR.

Tarih: 07-03-2025

FACEBOOK YORUM
Yorum