içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

KÜRT MEDRESELERİNDE İZ BIRAKAN ALİMLER -11-

Şeyh Nureddin Şeyh Muhammed Masum’un oğlu ve Norşin’in şimdiki postnişinidir. Kamuoyunda “Barış ve Çözüm Süreci”ne verdiği destekle de tanınan Şeyh Nureddîn’in bu bağlamda Timetürk’te Star’dan Hamza Türk’e dayandırarak 16. 10. 2013 tarihinde yayımladığı konuşmasını aşağıda sunuyruz:

KÜRT MEDRESELERİNDE İZ BIRAKAN ALİMLER -11-

 

 

Norşin Şeyhi: Yapılanları inkâr etmek nankörlükNorşin Şeyhi olarak tanınan Nurettin Mutlu, “Zulmü yaşamayanlar bugünün kıymetini bilemez. Atılan adımlar büyük devrim niteliğinde. Bunları görmezden gelmek nankörlüktür” dedi. Çözüm Süreci’ne verdiği destekle bilinen Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun önemli kanaat önderlerinden Norşinli (Bitlis Güroymak) Şeyh Nurettin Mutlu, “Çözüm süreci ile birlikte umutlanan bölge halkı bu adımlarla artık kendisini resmen bu ülkenin bir parçası ve sahibi görmeye başladı” dedi.

Hamza Erdoğan'ın Star'da yer alan haberine göre, paketin bin yıldır bir arada yaşayan Türk ve Kürt kardeşliğini pekiştireceğine inandığını belirten Norşin Şeyhi,yapılan hayırlı işleri takdir etmenin hem dini hem de insani bir gereklilik olduğunu vurguladı. Mutlu, “Kur’an’da, insanların sahip olduğu bazı kötü özellikler sıralanır. Bunların en kötülerinden biri de nankörlüktür. Yapılan bu hizmetleri görmemek nankörlük olur” dedi.

Elde sihirli değnek yok

“Türkiye’nin yüzyıllara dayanan büyük sorunları var. Elde sihirli bir ağaç da yok ki hemen bir günde düzeltilsin. Bunlar iyi niyet adımları ile süreç içinde çözülecek. Zaten bu paket sadece Kürt meselesiyle ilgili değil benim anladığım kadarıyla. İnsanların, önündeki engellerin, yani temel hak ve özgürlüklerin önündeki manilerin kaldırılması ile ilgili bir pakettir bu. Bugüne kadar Kürtler, hep dışlandı, hortlandı. Ama artık horlanmak suçtur. Kıro, Pis Kürt, kuyruklu Kürt gibi ötekileştirici ve onur kırıcı ifadeler artık suç sayılacak. X, Q, W’lerin bile alfabeye girmesi bir devrim.”

Vatandaş dağa prim vermiyor

“Bölge halkı, çözüm sürecine sahip çıktı. Artık örgüt istese de istemese de Kürtler bu adımlara sahip çıkıyor. Vatandaş artık, dağa prim vermiyor, ciddi karşı çıkıyor. Bu iktidar sayesinde güzel şeyler yapılıyor. Milletin bu kadar rahat olmasının en önemli nedeni ülkeyi idare edenlerin tavrından geliyor. Onlar olmasa bu kadar rahat edemezdik. İdarecilerin dirayetli ve basiretli duruşları ve halk ile bütünleşmeleri çok önemli. Halk, artık kendilerinden birilerinin idarede olduğunu biliyor. Hepsinden önemlisi kapıların suratlarına kapanmadığını görüyor ve yaşıyor.”

Başbakan’a Dua Ediyorum

“Bütün namazlarımda, özellikle Başbakan ve çalışma ekibine çok dua ediyorum. Çünkü biz bu güne kadar çok büyük sıkıntılar yaşadık. Camilerimiz, medreselerimiz kapatıldı. Bunları bilmeyenler bugün atılan adımların kıymetini bilemez. Yıllar sonra kan dökülmeden bayram kutluyoruz.”

OXÎN MEDRESESİ

Bitlis’in tarihî Oxîn köyünde bulunan Oxîn Medresesi, Şeyh Abdurrahman Taxî’nin (ö. 1304/1886) halifesi ve yörenin en ünlü fıkıh âlimlerinden biri olan Şeyh Fethullah Verkanisî (ö. 1317/1899) tarafından kurulmuştur. Daha sonra Şeyh Muhammed Diyaeddîn’in (ö. 1342/1923) halifesi olan iki oğlu Şeyh Alaeddîn ve Şeyh Cüneyd ile torunu Şeyh Halid tarafından devam ettirilmiştir. Şeyh Fethullah bölgenin en önde gelen âlim ve şeyhlerden biri olduğu gibi, onun izinden giden adları geçen iki oğlu ve torunu da çok yönlü birer âlim idiler. Bundan dolayıdır ki 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren artık insanlar yetenekli öğrencileri bu medreseye yönlendirmeye başlamışlardır.

Oxîn Medresesi’ni diğer birçok medreseden ayıran bir özelliği eser yazma geleneğidir. Bu geleneğin Şeyh Fethullah Verkanisî (ö. 1901) ile beraber oluşmuştur ki bu zat “ed-Dureru’l-Fethiyye Fi’l-Avamili’n-Nahviyye”, Risaletu’l-Kufri ve’l-Kebair” ve “Menasiku’l-Hac” gibi eserler yazmıştır. Bunlardan “Risaletu’l-Kufri ve’l-Kebair” Kürtçedir. Konusu büyük günahlar ve kişiyi küfre düşüren söz ve eylemlerdir. Şeyh Fethullah’tan sonra gelen oğulları Şeyh Alaeddin ve Şeyh Cüneyd de yazdıkları önemli eserlerle bu geleneği devam ettirmişlerdir. Medresenin kurucusu sayılan Şeyh Fethullah’tan itibaren Oxîn Medresesi yaklaşık 30 müstakil eser geride bırakmıştır. 

Oxîn Medresesi ve Tekkesi günümüzde de bölgenin önemli bir ilim ve irşad merkezi olarak hizmet vermeye devam etmektedir. Medrese bölümünde Şeyh Fethullah ve Şeyh Mesud’un yanında Molla Nur Muhammed Türel, Molla Sabrullah Ayte ve Molla Ziyaeddîn Ayte müderris olarak ilmî geleneği devam ettiriyorlar.

Şeyh Fethullah Verkanisî (ö. 1317/1899) 

Hayatı

Nesebi ve Ailesi: 1263/1846 yılında Siirt’in Baykan ilçesinin Minar bucağının Verkanis köyünde doğdu. Babasının adı Abdurrahman’dır. Şeyh Musa ez-Zulî’nin neslinden geliyor ve Ömerî’dir. Şeyh Fethullah 2’si erkek, 4’ü kız olmak üzere 6 kardeşli bir ailenin ferdidir. Abisinin adı Musa’dır. Küçük yaştayken babası vefat ettiği için bakım ve yetişmesini abisi Musa üstlenmiştir. Şeyh Fethullah iki evlilik yapmıştır. İlk eşi akrabalarından Züleyha Hanım, ikincisi de mürşidi Seydayê Taxî’nin kızı Tayyibe Hanım’dır. İkinci evliliğini yapıncaya kadar birinci eşinden çocuğu olmaz, fakat ikinci evliliğini yaptıktan sonra Allah ilk eşi Züleyha Hanım’a da ikisi erkek, dördü kız olmak üzere toplam 6 çocuk nasip eder ki bu çocuklar şunlardır:

1)Şeyh Alaeddîn

2)Şeyh Cüneyd

3)Fatıma

4)Ümmü Külsûm

5)Belkıs

6)Hamîde

İkinci eşi Tayyibe Hanım’dan üç erkek çocuk dünyaya gelmiştir ki, şunlardır:

1)Şeyh Marûf

2)Şeyh Kutbeddîn

3)Şeyh Bahaeddîn

Medrese Hayatı ve Âlimliği: Abisi Musa başlangıçta küçük Fethullah’ı ticarete yönlendirmek istemişse de bunda başarılı olamadığı için ilim tahsili için medreseye göndermiştir. Bilinen bazı medrese hocaları şunlardır:

Hocası                                                                  Bu hocasından aldığı dersler

1)Molla Abdurrahman Melekendî:          İlminin çoğu.

2)Molla Resûl Sîbkî:                                        Felsefe ve Geometri

3)Molla Halid Orekî                                        ?

4)Hacı Tayyib Efendi el-Mûşî:                     İcazetname

Şeyh Fethullah’ın kendisinden icazetname aldığı Hacı Tayyib, Şeyh Muhammed Küfrevî’nin halifesidir.

Şeyh Fethullah medrese ilimlerinde döneminin “allame”siydi ve ilmî derinliğinden ötürü kendisine  “Şeyhu’ş-Şerîa” (Şerîat Bilgini) lakabı verilmiştir. O dönemde Doğu’da üç büyük âlim vardı ve her biri bir ilimde mütehassıs idi: Seyyid Fehîm Arvasî Tefsîrde; Şeyh Emîn Nuvînî Tarihte; Şeyh Fethullah Verkanisî de Fıkıhta meşhur olmuştur. İlmî derinliğini gösteren bazı örnekler şunlardır:

1)Hanımını boşayan Gevaşlı bir adam Seyyid Fehîm Arvasî’den fetva ister, fakat boşamayla ilgili fetvalardaki hassasiyetiyle bilinen Seyyid Fehîm bu fetvaya yanaşmayınca adam Şeyh Fethullah’a müracaat eder. Şeyh Fethullah fetvasını verir ve bu fetvayı yazılı bir şekilde adama vererek Seyyid Fehîm’e gösterip teyid ettirmesini ister. Adam yazılı fetvayı götürüp Seyyid Fehîm’e gösterdiğinde Seyyid Fehîm fetvayı inceledikten sonra oğlu Muhammed Emîn’i çağırarak ona şunları söyler: “Oğlum şu fetvaya iyi bak. Şeyh Fethullah bu fetvayı şu şu kitaplardan çıkarmıştır. Fetva çıkarma usullerini bu büyük âlimden öğren”. Seyyid Fehîm sonra adama dönerek şöyle demiştir: “Hanımına git, çünkü bu fetvaya göre o senden boşanmamıştır”

2)Bir gün Şeyh Fethullah ile halifesi Diyaeddîn Hazret arasında İbn Hacer ile ilgili bir sohbet geçer. Şeyh Fethullah’ın önerisiyle Hazret eline İbn Hacer’in bir cildini alır ve rasgele açar. “Yaralamalar” konusu çıkar. Şeyh Fethullah, “o bölümün birinci maddesi şöyledir, ikinci maddesi şöyledir, üçüncü maddesi şöyledir…” der ve bölümü ezberinden okur, Hazret de takip eder ve okuma bitince şöyle der: “Takip ettim, hepsi de okuduğu gibiydi”.

3)Şeyh Fethullah bir gurup arkadaşıyla birlikte Hacca gittiğinde, arkadaşları ona şöyle derler: “Burada çok meşhur bir âlimden bahsediliyor, gidip onu ziyaret edelim mi?” Şeyh Fethullah bu öneriyi kabul eder ve adamı ziyaret etmek için giderler. Bu âlim ile Şeyh Fethullah arasında şöyle bir diyalog geçer:

Âlim                      :”Kimsiniz ve nerelisiniz?”

Ş. Fethullah        :”Kürdistanlıyız ve ilimle meşgul oluyoruz”.

Âlim                      :”Kürtlerden âlim çıkmaz!”

Ş. Fethullah        :”Yazdıklarınızdan birkaç sayfa görebilir miyim?”

Âlim                      :Buyurun

Şeyh Fethullah kâğıdı inceledikten sonra şöyle der: “Burada geçen şu hadis zayıftır, şu “hasen”dir, şu “merfû”dur, şu “mevzû”dur diyerek o sayfada geçen tüm hadisleri analiz eder.

O âlim mahcup olur ve söylediklerinden dolayı özür dileyerek helallik ister. Şeyh Fethullah da şöyle der: ”Ben bunları seni küçük düşürmek için yapmadım. Fakat size bir İslâm âliminin ağzından çıkanları kulaklarının çok iyi dinlemesi gerektiğini bildirmek için yaptım”.

4) Said Nursî hazretleri Şeyh Fethullah’ın yanında okumuş ve sonraki yıllarda kızı Fatıma’dan kendisine dua etmesini isterken şöyle demiştir: “Benim gafletten uyanmama vesile olan kişi babası Şeyh Fethullah’tır. Nihayet o da onun kızıdır ve duası mutlaka bana fayda verir.

5)İlimdeki şöhreti yurt dışına da yayılan Şeyh Fethullah’a Mısır Ezher Üniversitesi gibi büyük bir ilim merkezindeki âlimler bile içinden çıkamadıkları ilmî meselelerin çözümü için heyetler gönderirdi.

Tasavvuf ve İrşat Hayatı: Şeyh Fethullah bu konuda özetle şunları söylemektedir:

1)Medrese tahsilimi bitirip icazetname aldıktan sonra kendimde bir boşluk hissediyordum. Anladım ki sadece zahirî medrese ilimleriyle hakikati elde etmek mümkün değil, tasavvuf köprüsünden de geçmek gerekir.

2)Tasavvuf köprüsünden geçerek içimdeki boşluğu doldurmak ve bu konuda bana yol gösterecek bir mürşit bulmak için bölgedeki meşhur şeyhleri tek tek ziyaret ettim fakat gönül rahatlığıyla “şuna teslim olayım” diyebileceğim birini bulamadım.

3)Kendi kendime, “her halde Allah bana kâmil bir mürşit nasip etmemiştir” diyerek resmi müderrislik için başvuruda bulundum ve hükümet tarafından resmi müderris olarak Abiri nahiyesine atandım.

4)Abiri nahiyesindeyken Seyyid Sibğatullah hazretlerinin adını duydum ve ilerde gidip onu da ziyaret etmek istedim. Ancak gitme işi biraz uzayınca o arada Seyyid Sibğatullah vefat etti. Ondan kısa bir süre sonra yerine halife olan oğlu Bahaeddîn de vefat edince yerine kardeşi Şeyh Celaleddîn geçmişti. Ğayda’ya gidip ilk tövbemi Şeyh Celaleddîn’in yanında yaptım ve müderris olduğum için tekrar Abiri’ye döndüm.

5)Bir gün Abiri’den Ğayda’ya giderek Gavs Seyyîd Sibğatullah Arvasî’nin kabrini ziyaret ettim ve kabrin başında Gavs’ın halifelerinden büyük âlim Şeyh Mela Halid Orekî ile karşılaştım.

6)Şeyh Halid’ten çok etkilendim ve ona şöyle dedim: “Ben Nakşî adabıyla amel etmek ve Gavs’ın halifelerinden birini kendime mürşit olarak seçmek istiyorum. Seninle Seydayê Taxî arasında kalmışım, ne yapayım?”.

7)Şeyh Halid Orekî’nin tavsiyesiyle ikimiz de istihare edip rabıtaya başladık. Bir süre sonra rabıta âleminde kendimi Şeyh Halid’in elinde kızarmış bir ördek gibi gördüm. Seydayê Taxî hazretleri bir şahin gibi beni onun elinden alıp götürdü. Ben çok korktum ve başım Şeyh Halid’in sırtına düştü. Şeyh Halid bana dönüp şöyle dedi: “Şeyh Abdurrahman Taxî seni benden kaptı, sen onun avısın, hadi hiç durmadan ona git!”.

8)Seydayê Taxî’ye gidip intisap eden Şeyh Fethullah’a Seydayê Taxî şunları söyler: “Bizim tarikatımız Kur’an ve sünnete dayanır. Buna aykırı hareket eden, adı ne olursa olsun, hatta Güneş’i ve Ay’ı yere indirse bile tarikatımızın onunla bir alakası yoktur. Tasavvuf hiçbir makam, mertebe ve keramet elde edemeyen ama İslâm’dan ayrılmayanlara mutlaka fayda verir”.

9)Sonra Seydayê Taxî insanlara şu önemli açıklamalarda bulunur: “Şunu belirtmek isterim ki Şeyh Fethullah’a hilafet verişim benim yetkimle değil, ilahî bir iradeyledir. Çünkü sadat onu irşad vazifesiyle görevlendirmiştir”.

Bu olaydan sonra Seydayê Taxî’nin yanına giden Şeyh Fethullah ona intisap eder, 18 yıl yanında hizmet eder ve en büyük halifesi olur. Şeyh Fethullah bu süreçte şunları yapar:

1)Mürşidinin isteği üzerine Abiri’deki resmî müderrislik görevinden istifa eder ve Norşîn’de müderrisliğe başlar.

2)Zengin olduğu için değerli mal mülk ve arazileri vardı. Bütün mal mülkünü mürşidinin hizmetine sunar ve her yıl 17 katır yükü mahsulatını Verkanis köyünden Norşîn’e getirip mürşidinin kâhyasına teslim eder.

3)Hanımlarını da tekkeye hizmet etmeleri yönünde teşvik eder. Bu bağlamda büyük eşi Züleyha Hanım tekkeye ekmek pişirme görevini üstlenir.

4) Mürşidinin vefatından sonra da onun ailesine hizmet etmeye devam eder, mürşidinin oğlu Muhammed Diyaeddîn’e (Hazret) hilfafet verdikten dört yıl sonrasına kadar bu hizmetini sürdürür. Çünkü mürşidi vefat etmeden önce oğlunu ve tüm ailesini ona emanet etmişti. Bazen karlı kış günlerinde mürşidi Seydayê Taxî’nin kızağına binerek irşada çıktığında Hazret’i de yanına alıyor ve Hazret’e “haydi kızağı çek!” diyordu. Bazıları bunu uygun görmeyince Şeyh Fethullah şu açıklamayı yapmak zorunda kalır: “Mürşidim Seydayê Taxî bu oğlunu bana emanet etmiş ve eğitilmesiyle beni görevlendirmiştir. Birisi size evladını emanet etmişse onu bildiğiniz en iyi şekilde eğitirsiniz. Onu hangi eğitimden geçirirsem, ona ne yaptırırsam onun yararına olduğu için uyguluyorum.

5)Muhammed Diyaeddîn hilafet aldıktan sonra Ahmed Taşkesenli Norşîn’e gidip Şeyh Fethullah’a yerini Hazret’e bırakıp irşat için Oxîn köyüne yerleşmesini tavsiye eder. Bunu kabul eden Şeyh Fethullah Norşin’den gidip Oxîn’e yerleşir, sonra Oxîn’den de Bitlis’e geçer.

6)Şeyh Fethullah’ın büyük kızı Oxîn’de vefat eder. O sıralarda Oxîn’de olmayan Şeyh Fethullah daha sonra gelip kızının mezarını ziyaret eder ve murakabe eder. Murakabeden başını kaldırır ve şöyle der: “Kızım, hakkım sana helal olsun. Seni tebrik ederim, çünkü senden bu kadar üstün bir derece beklemiyordum”.

7)Oxîn’de 4 sene kalan Şeyh Fethullah, ailesinin kabirlerini ziyaret etmek için köyleri Verkanis’e gider. Köyün büyüklerinden Şeyh Yasin kendisine şöyle der: “Şeyhim, sen bizim aramızdan çıkmışsın, oysa biz rahmet ve irşada yabancılardan daha çok muhtacız, senden faydalanmamız için evini buraya getir”. Fakat yapılan murakabe ve istihareler sonucunda bu teklif uygun görülmez. Çünkü murakabe esnasında orada yatan Şeyh Muhammed’in ruhaniyeti onlara şöyle der: “Eğer Şeyh Fethullah buraya gelir yerleşirse artık kimse bizi ziyarete gelmez, her kes ona yönelir, biz ziyaretçilerin dualarından mahrum kalırız”.

8)Şeyh Fethullah, tarihe 93 Harbi olarak geçen hicrî 1293 yılındaki Osmanlı-Rus Savaşı’na Seydayê Taxî’nin yaşayan tüm halifeleri; Seyyid Sibğatullah Arvasî’nin oğlu Şeyh Celaleddîn ve halifesi Şeyh Halid Orekî ile birlikte katılır. Şeyh Halid ile birlikte katıldığı Motkan cephesinde Şeyh Halid şehit olur. Şeyh Halid şehit olmadan önce kendisini çadırında ziyaret eden Şeyh Fethullah’a şunları söyler: Seyyid Sibğatullah hazretleri bir gün bana şöyle dedi: “Bedir ve Uhud şehitlerine benden selam söyle”. Dolayısıyla ben bu savaşta şehit olacağımı biliyorum. Yine Gavs bana dedi ki: “Tarikatımızda kâmil bir mürşit gelecek, nasıl ki tarikatımız daha önceki mürşitlerden bazılarının isimleriyle anılmışsa, bu gelecek olan zat da adını tarikatımıza vermeye layıktır”. Ben senin hâl ve hareketlerini inceliyorum ve o zatın sen olacağına inanıyorum. Onun için ben henüz hayatta iken önce sana hürmet ve hizmet etmek, sonra şehit olmak istiyorum.

9)Şeyh Fethullah’a göre irşad sadece insanlara tövbe verip onları tarikata sokmak değildir. Ona göre düşmanlıkları gidermek, küsleri barıştırmak, kan davalarını halletmek de irşattır. Zira netice itibariyle irşat doğru yolu göstermek ve doğru yola getirmektir. Bundan dolayıdır ki düşmanlıkları gidermeye, kan davalarını halletmeye büyük önem verirdi. Örnek:

a)Şeyh Fethullah’ın talebelerinden Molla Muhyidin Gurişkî anlatıyor: Mutkili bir adam gelip Şeyh Fethullah’a şunları söyler: “Mahmûdan ailesi ile Veloyan ailesi arasında kavga çıkmış; bir taraftan üç, öbür taraftan da iki kişi öldürülmüştür. Durum çok vahim”. Bunu duyan Şeyh Fethullah çok üzülür ve şöyle der: “İnsanlar birbirlerini acımasızca katlederken padişahımız ne yapıyor acaba? Padişahların kendi halkını böyle unutması ve kendi hallerine bırakması hiç uygun olur mu?”.

b)Sultan Abdulhamid’i eleştiren oğlu Muhammed Alaaddîn’e şöyle der: Oğlum sen böyle diyorsun ama o nispeten iyidir. Ondan sonra durum daha da kötüleşecek; Allahım bizi şapka zamanına bırakma!” Evet, gerçekten Cumhuriyet sonrası şapka zamanı çok sıkıntılı geçmiştir.

10)Şeyh Fethullah şerîata bağlılığa son derece önem verirdi. Örnek:

a)Yanlış fetva veren Mela Ali adında bir imamı tokatlamıştır.

b)Bir gün namaz kılarken farkına varmadan önünden geçen mürşidi Seydayê Taxî’yi eliyle engelleyip yere düşürmüştür. Yerden kalkan Taxî şunları söyler: “Fethullah’ta şerîat kuralları o kadar hâkim hâle gelmiştir ki, kendisi ile Rabbi arasına kimsenin girmesine müsaade etmedi ve beni yere devirdi”.

c)Bu olaydan sonra ona “Şeyh-i Şerîat” ve “Şahbaz-i Tarikat” unvanları verilir ki, Şeyh Fethullah günümüzde yapılan Nakşî hatme duasının silsilesinde bu unvanlarla anılmaktadır.

Prof. Kadri YILDIRIM  KÜRT MEDRESELERİ VE ÂLİMLERİ ESERİNDE ALINMIŞTIR.

Tarih: 13-03-2025

FACEBOOK YORUM
Yorum