escort konya

içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

İMAN, AMEL VE AHLAKTA İSTİKAMET ÜZERE OLMAK

Bu hafta Cuma sohbetimizin konuğu Hani İlçe Müftüsü Murat EREN ile iman amel ahlakta istikamet üzerine durduk. Kur’an’ın ilk suresinde, kılmış olduğumuz 5 vakit namazda günde 40 kez okuduğumuz Fatiha suresinde cenabı hak“…Bizi dosdoğru yola ilet…” diye dua etmemizi emrederek, bizlere her gün hangi hal üzere olmamız gerektiğini en açık şekliyle bildirmektedir. Bir gün Peygamberimiz (s.a.v), düz bir çizgi çizerek “İşte bu, Allah’ın dosdoğru yoludur.” buyurdu. Ardından bu çizginin sağından ve solundan başka çizgiler çizdi ve “Bunlar da, dosdoğru yolun haricindeki yollardır. Bu yolların her birinin başında ona çağıran bir şeytan vardır.” şeklinde açıklamada bulundu.

İMAN, AMEL VE AHLAKTA İSTİKAMET ÜZERE OLMAK

Mehmet Zeki Özer Özel

Sözlükte “doğru, düzgün, dengeli, sabit ve kararlı olma” gibi anlamlara gelen kavm kökünden masdar olan istikāmet “doğruluk, dürüstlük, adalet, itidal, itaat, sadakat ve dürüstçe yaşama” mânalarında kullanılmaktadır.  Arapça sözlüklerde istikamet kelimesiyle ilgili olarak genellikle “dinî ve ahlâkî hükümlere uygun bir hayat sürme, her türlü aşırılıktan sakınma, Allah’a itaat edip Hz. Muhammed’in sünnetine uyma” şeklinde özetlenebilecek açıklamalar yapılmıştır. Bazı âyet ve hadislerde geçen kayyim (kayyime) kelimesinin “istikamet” anlamında olduğu ifade edilmektedir. Buna göre “ed-dînü’l-kayyim” (et-Tevbe 9/36) “herhangi bir eğrilik, yanlışlık içermeyen, haktan ayrı bir yönü bulunmayan doğru (müstakim) din”, “kütübün kayyime” tabiri de (el-Beyyine 98/3) “doğruyu yanlıştan ayıran hak (müstakim) kitaplar” mânasındadır. Râgıb el-İsfahânî, istikamet kelimesinin düz bir çizgi gibi dosdoğru yol hakkında kullanıldığını ve bundan dolayı hak ve hakikat yoluna “sırât-ı müstakîm” denildiğini ifade ettikten sonra istikametin insanla ilgili olarak “dosdoğru yol üzerinde sapmadan ilerleme” demek olduğunu belirtir (el-Müfredât, “ḳvm” md.).

Yani İstikamet, Allaha iman edip kul olan Müminin Kur’an’ın gösterdiği çizgide yürümesi, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in örnekliğinde hayat sürmesidir. İslamın ana çizgisinden sağa sola, batıl görüş ve düşüncelere, sapık anlayış, çarpık fikir ve akımlara kapılmadan yürümesi demektir. Allah (c.c);“Rabbimiz Allah’tır diyenler sonra da dosdoğru olanlar için ne korku vardır ne de hüzün. Onlar cennetliktir. İşlediklerinin karşılığı olarak cennette temelli kalacaklardır.” (Ahkâf 46/ 13-14) buyurmuştur. Yine Kur’an’ın ilk suresinde, kılmış olduğumuz 5 vakit namazda günde 40 kez okuduğumuz Fatiha suresinde cenabı hak“…Bizi dosdoğru yola ilet…” diye dua etmemizi emrederek, bizlere her gün hangi hal üzere olmamız gerektiğini en açık şekliyle bildirmektedir.

Bir gün Peygamberimiz (s.a.v), düz bir çizgi çizerek “İşte bu, Allah’ın dosdoğru yoludur.” buyurdu. Ardından bu çizginin sağından ve solundan başka çizgiler çizdi ve “Bunlar da, dosdoğru yolun haricindeki yollardır. Bu yolların her birinin başında ona çağıran bir şeytan vardır.” şeklinde açıklamada bulundu. Allah’ın dosdoğru yolu Kur’an’ın yoludur. Peygamberlerin yoludur. Allah’a verdikleri sözden bir an olsun ayrılmayan, sadakatle sembolleşen sıddıkların yoludur. Salih amel işleyenlerin, ilahi lütuf ve nimetlere talip olanların yoludur. Allah’a inandığını söyleyen her müslüman, inançta, ibadetlerde, ahlaklı olmada, niyette, sözde, arkadaşlık ilişkilerinde, sosyal ve iş hayatında istikamet sahibi olmak zorundadır. Bu da Kuranın aydınlığında, Hz. Peygamberin örnekliğinde hayat sürmekle mümkün olur.

Sahâbeden birinin Hz. Peygamber’den kendisine, başka bir öğüde ihtiyacı kalmayacak değerde bir öğütte bulunmasını istemesi üzerine Resûl-i Ekrem ona, “Allah’a iman ettim de, sonra da dosdoğru ol!” demiştir (Müsned, III, 413; IV, 385; Müslim, “Îmân”, 62). Bu hadisteki istikamet kelimesinin öncelikle tevhid inancında kararlılığı ifade ettiği belirtilmektedir.

İman, inanç esasları diye bildiğimiz yüce Mevla’ya, varlığına ve birliğine, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, Ahiret gününe, kaza kader hayır ve şerrin Allahtan olduğuna kalben inanmak ve bu inancını dil ile ikrar etmektir. Bu ikrarı hayat boyu devam ettirmek, hiçbir an unutmadan bu imanı koruyup muhafaza etmek, İman ettiğimiz değerlerin gereğini yerine getirmek gerekir. İbadet, Allah’a tazim ve saygı göstermek ve O’nun bize verdiği sayısız nimetlere karşı şükran borcunu yerine getirmektir.

İbadetlerde istikamet en başta gelen özelliktir. İbadetlerimizi kim için? Neden dolayı yapmaktayız? Yaptığımız ibadetleri birileri “Aaa bak bu da namaz kılıyor, orucunu tutuyor” vb şeyler desinler diye mi? Yoksa Allah bana emretmiş ve bu emrin gereğini yerine getiriyorum diye mi? yapıyoruz. Yaptığımız ibadetler İslam’ın özüyle bağdaşıyor mu? Hz. Peygamberin s.a.v. yaptığını yapabiliyor muyuz? Hayatımızı kuşatıp bizi olmamız gereken noktaya taşıyor mu? Kul demek, Allah’ın emirlerine teslimiyet gösteren kimse demektir.

Kaynaklarda yer alan bir rivayete göre (meselâ bk. a.g.e., III, 64; Nevevî, II, 9) Hz. Peygamber’in kendisini yaşlandırdığını belirttiği (Tirmizî, “Tefsîr”, 56/6) ağır yükümlülüklerden biri de, “Sana emredildiği şekilde istikamet sahibi ol!” (Hûd 11/112) buyruğu olmuştur. Fahreddin er-Râzî, bu emrin itikadî ve amelî hükümlerin tamamını kapsadığına işaret ederek bu konularda her türlü aşırılıktan uzak bir şekilde yaşamanın güçlüğüne dikkat çeker. Ona göre Resûl-i Ekrem’e, aynı zamanda İslâm dininin çok önemli bir ilkesinin ortaya konduğu bu âyettekinden daha ağır görev yükleyen başka bir âyet inmemiştir (Mefâtîḥu’l-ġayb, XVIII, 70-71). Şehâbeddin es-Sühreverdî, tasavvufî makamlardan geçmedikçe bu âyette belirtilen istikamete ulaşmanın mümkün olmadığını söyler (ʿAvârifü’l-maʿârif, s. 53).

Şu da bir gerçektir ki, İstikamet sahibi olmak da, istikamet sahibi kalmak da kolay değildir. Dinlerini yollarını tahrip edenler gibi bazen ölçüler şaşabilir Ölçülerin şaştığı anlarda Müslüman açısından yapılacak şey bellidir. İnanç, ibadet, muamelat, insani ilişkiler, varlıklarla ilişkileri hususunda kendi ölçülerimiz bir kenara bırakılıp Allah ve Rasulü’nün bize hayat bahşeden ölçüleri esas alınmalıdır. Zira ölçü şaşarsa istikamet de kaybolur. İstikamet ise bir Müslüman için çok önemli bir duruştur.

Kur’an-ı Kerim’de yüce Allah Müslümanları “Aşırılıklardan uzak mutedil, yani orta yolu tutan bir ümmet” (Bakara Süresinin 2/143) olarak vasıflandırmıştır. Peygamber Efendimiz de ifrat ve tefrite düşmeden her hususta dengeli davranmayı tavsiye etmiş ve kendi hayatında da örnek olmuştur. İbadet maksadıyla olsa bile kişinin ailesinin ve kendisinin haklarını göz ardı ederek normalin ötesinde bir tutum ve davranış sergilemesini doğru bulmamış, hatta bunu sünnetten yüz çevirmek olarak görmüştür.

Zira Peygamber Efendimizin (s.a.s.) farz ibadetlerinin yanında gece gündüz yaptığı nafile ibadetler hakkında bilgi edinen üç sahabi, “Allah’a kulluk yolunda Peygamber nerede, biz neredeyiz? Allah onun geçmiş ve gelecek günahlarını bağışladığı hâlde böyle ibadet ediyorsa bizim hâlimiz ne olacak?” diyerek yaptıkları ibadetleri azımsamış ve şöyle bir karar vermişlerdi. Biri “Ben bütün gece uyumadan namaz kılacağım.”, diğeri “Ben her gün oruç tutacağım.” , üçüncüsü de “Ben ömür boyu evlenmeyeceğim, hanımlardan ayrı kalacağım.” diye söz verdiler. Peygamber Efendimizin bundan haberi olunca onları yanına çağırdı ve “Şöyle şöyle söyleyen sizler misiniz? Allah’a yemin ederim ki, ben sizin Allah’tan en çok korkanınız ve en çok sakınanınızım. Bununla beraber ben bazen oruç tutarım, bazen oruç tutmam. (Gecenin bir kısmında) nafile namaz kılar, (bir kısmındaysa) uyurum. Ben, kadınlarla da evlenirim. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse, o benden değildir.” (Buhârî, Nikâh, 1.)

Bu ölçülere uygun olan bir kulluk: “Allah’ın emirlerine itaat edip, yasaklarından uzak durmak” şeklinde izah edilmekte ve Ömrü kuşatan geniş bir sahaya yayılmış bulunmaktadır. İmanın tesiri davranışa yansımazsa davranışın tesiri imana sirayet eder. Mevlana’nın dediği gibi, “İnandığınız gibi yaşamazsanız yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız.” İyi bir niyet, âdetleri ibadete dönüştürür. Kötü niyetler de en hâlis ibadetleri, hayır ve iyilikleri bile işe yaramaz hale getirir. İstikamet, insanların davranış ve hareketlerinde bilinç ve şuur oluşturur. Neyi niçin, ne zaman ve nasıl yaptığının farkında olunmasını sağlar. Doğruluk ne kadar önemli ise doğru insanlarla beraber olmak da o kadar önemlidir.

En‘âm sûresinde (6/151-153) “Allah’a ortak koşmamak, ana babaya iyilik etmek, evlâtların canına kıymamak, kötülük ve iffetsizlikten uzak durmak, hayata saygılı olmak, yetim malına yaklaşmamak, ölçü ve tartıda dürüst olmak, doğru konuşmak, Allah’a verilen ahde vefa göstermek” şeklindeki başlıca dinî ve ahlâkî ödevler sıralandıktan sonra bunun Allah’ın dosdoğru (müstakim) yolu olduğu, başka yollara sapmadan bu yolda yürümek gerektiği bildirilmektedir. Müfessirler buradaki istikamet kavramı hakkında, “İslâm dışı her türlü inançtan ve sünnete aykırı düşünce ve davranışlardan, bid‘at ve hurafelerden uzak durarak Kur’an ve Sünnet hükümlerine göre yaşamak” anlamına gelecek şekilde açıklamalar yapmışlardır.

Yaşam yalnız başına geçirilebilecek tarzda yaratılmamıştır. Birliktelik kaçınılmazdır. Rabbimiz “Ey inananlar! Allah’a karşı saygılı olun ve özü-sözü doğru olanlarla beraber bulunun.”(Tevbe, 119) buyurur. Müslüman yaptığı işte ve sergilediği bütün davranışlarında doğruluktan, dürüstlükten ayrılmamalı, işini sağlam ve doğru yapmalı, hile ve haksızlıktan uzak durmalı ve bütün bunları da imanından dolayı yerine getirmelidir. Zamana ve zemine göre davranmak, günü kurtarmak vb. kısır döngüde hareket ederek istikametten, doğru olan yoldan ayrılmamak gerekir. İman ve amel üzere Kuran-ı Kerime göre bir yaşam, Hz. Peygamber’in örnekliğinde sosyal hayat Ahlak üzere geçirilmiş bir ömür, kötülüklere set çekilmiş bir kalp, ölüm gerçeği unutulmadan sürdürülmüş bir hayat sonunda kazanmayı sağlayacaktır. İman amel ve ahlakta istikamet üzere yaşayıp olanlardan olabilme duası ile…

Tarih: 19-01-2024

FACEBOOK YORUM
Yorum