HARAM KAZANÇLARDAN RÜŞVET
Bu haftanın cuma sohbeti konuğumuz Sur İlçe Müftülüğünden uzaman vaiz Dr. Sabğatullah Tayfur. Tayfur ile İslam dininin rüşvete bakış açısını, haram kazançları ele aldık.

Mehmet Zeki ÖZER
Cuma sohbetlerimizin bu haftaki konusu gayri meşru kazançlara İslam dininin bakış açısını, dindeki yeri gibi sosyal yaşantımızda sürekli karşılaştığımız, devlet kurumlarında tanık olduğumuz rüşvet ve rüşvetin getirisi üzerine kapsamlıca konuştuk.
Rüşvet, sözlükte “haksız bir menfaat sağlamak için verilen ödül, ücret veya ödenen bedel” anlamına gelmektedir. İslam hukukunda ise “yetkiyi, görevi veya nüfuzu kötüye kullanarak sağlanan gayri meşrû menfaat” manasını ifade etmektedir. (DİA) Rüşvet, “Mallarınızı aranızda haksız sebeplerle yemeyin. Kendiniz bilip dururken, insanların mallarından bir kısmını haram yollardan yemeniz için o malları hakimlere (idarecilere veya mahkeme hakimlerine) vermeyin.” (Bakara 2/188) ayetiyle açık ve net bir şekilde yasaklanmış bulunmaktadır. Yine asr-ı saadet dönemindeki uygulamalara baktığımızda vergi tahsil etmekle yükümlü olan sahabilere yapılan rüşvet tekliflerinin haram olması hasebiyle sert bir şekilde reddedildiğini görmekteyiz. (DİA)
Hadislerde ifade edildiği gibi rüşvet alan, veren ve bu işe aracılık eden kişiler lânetlenmiştir. (Tirmizî, “Aḥkâm”, 9; İbn Mace, “Ahkam”, 2) Peygamber Efendimiz, devlet memurlarının ifa ettikleri görev karşılığında hediye almalarını şiddetle yasaklamış ve bunu çalıntı mal olarak nitelemiştir. Rüşvet almak o kadar çirkin bir şeydir ki Allah’ın Resülu rüşvet alanların hain olduğunu söylemiştir. Keza rüşvet alan kişilerin ahiret hayatında bir utanç göstergesi olan rüşvet malını boyunlarında taşıyacakları ifade edilmiştir. (Dârimî, “Zekât”, 30; Buhârî, “Eymân”, 3)
Daha çok “kamu görevlisinin yetkisini ya da nüfuzunu kötüye kullanarak sağladığı çıkar” olarak tanımlanan rüşvete, adaleti tesis etmekle yükümlü olan devletin kritik mevkilerinde görev alan kişiler tarafından başvurulması halinde toplumda çok ciddi sıkıntılar doğacağından dolayı bazı alimler tarafından rüşvet büyük günahlar arasında değerlendirilmiştir. Rüşvetin, hemen hemen bütün din ve medeniyetlerde hoş karşılanmayan ve yasaklanan bir şey olduğunu görmekteyiz. İslâm âlimleri de rüşvetin haram olduğu hususunda icmâ etmiştir. Suçun topluma etkisi oranında cezasının arttığı veya azaldığı dikkate alınarak başta adliye teşkilâtındakiler olmak üzere üst düzey memurların aldığı rüşvetin cezasının hukukî/dünyevî ve uhrevî müeyyidesinin daha büyük olduğu belirtilmiştir. Rüşvetin görevli kimsenin bilgisi dahilinde çocuklarına veya ailesinden birine verilmesi de aynı sonuçları doğurur. (DİA)
Herhangi bir hakkı iptal/engelleme veya haksızı haklı gösterme amacıyla verilip alınan rüşvet hem veren hem alan açısından haramdır. “Bir görev alabilmek için yetkililere temin edilen menfaat” anlamındaki rüşvet de her iki taraf için haramdır. Aynı şekilde bir kimsenin hakkı olduğu halde devlet görevlisine yaptıramadığı bir işini yapmasını temin için memur olmayan bir şahsa aracılık ücreti vermesi fakihlerin çoğunluğunca tecviz edilmekle birlikte bu ücret alan açısından haram sayılmıştır.(DİA)
Rüşvetin naslarla belirlenmiş bir cezası bulunmadığından fıkıhta bu konuda şartlara ve ihtiyaçlara göre farklı düzenlemeler yapılması esası benimsenmiştir Rüşvet alan, veren ve rüşvete aracı olan prensip itibariyle aynı derecede sorumludur. Bununla birlikte suça katkısı oranında ilgililere farklı cezaların verilmesi mümkündür. Hassas konumu sebebiyle rüşvet suçunu işleyen hâkimin görevinden alınacağı hususunda fakihler görüş birliği içindedir. Diğer kamu görevlilerinin ise pişmanlık durumuna ve ihtiyaca göre vazifeye iade edilebileceği belirtilir. Rüşvet olarak verilen mal Hanefî, Şâfiî ve Hanbelî mezheplerinde tercih edilen görüşe göre sahibinin mülkiyetinden çıkmaz. Bu durumdaki malın sahibi biliniyorsa ve ulaştırmada zorluk yoksa kendisine iade edilmesi gerekir; sahibi bilinmiyorsa veya iadenin mümkün olmadığı ya da meşakkatli olacağı bir yerde ise bulunmuş mal hükümleri uygulanır. Mâlikîler’e ve bir kısım Hanefî, Şâfiî ve Hanbelîler’e göre ise rüşvet olarak verilen mal sahibinin mülkiyetinden çıkar ve mal edinmenin meşrû yollarından biri olmadığı için alınıp kamu yararına harcanmak üzere beytülmâle konur. Rüşvet yoluyla kazanılmış bir malı miras veya vasiyet yoluyla iktisap eden kimsenin birinci görüşe göre bunu sahibine iade etmesi ve sahibini bilmiyorsa onun adına ihtiyaç sahiplerine tasadduk etmesi, ikinci görüşe göre ise beytülmâle vermesi gerekir. (DİA)
(Not: Diyanet İşleri Başkanlığı eserlerinden derlenerek hazırlanmıştır.)
Tarih: 31-01-2025